22 Temmuz 2009 Çarşamba

CUMHURİYETİ KURANLARA KARŞI MONARŞİNİN AYAK SESLERİ(1)


Son günlerdeki gelişmeler bazı şeylerin habercisi gibi görülmekte ;Nedir bunlar?
Birincisi bu güne kadar süre gelen çok partili demokrasi anlayışında iktidarı eline geçiren görüş tarafından şekillendirilen bir değişiklik yaşanmaktadır.
İkincisi bu güne kadar devlet yapısına hakim halka tepeden bakan bürokrasi yapılanmasında ,daha ilk aşamada halka yakın görülen yeni bir yapılanma yönünde sistematik ve sabırlı taktiklerle örgütlü bir değişim olmaktadır.
Bahsettiğimiz ikinci konuyu daha iyi irdelemek için Tanzimat dönemi ile başlayan meşruti idare düzenlemesinin oluşturduğu siyasi kamplaşmalara ve çok partili hayata geçtiğimiz 1945 lere dönmek gerekir,şöle ki;
Tanzimat döneminde Türkiye’de başlayan siyasi kamplaşma neticesi , Hilafetçilerin, bazı sün’i tarikatların, Prens Sabahattin ile getirilen Liberal Demokratların, İngiliz ajanı olduğu sabitlenen Saidi Kürdi veya Şeyh Said’in başını çektiği Kürt Teali Cemiyeti’nin, Mavri Mira ve Etniki Eterya Cemiyetleri ile o dönem Komünistlerinin oluşturduğu Amele İştirakyiun cemiyetlerinin desteklediği ve Padişahçılığı önemseyen,Hürriyet ve İtilaf Partisi,

Diğer taraftan İlericilik ve laiklik taraftarı ordu mensuplarının, Cumhuriyetçilerin, Milliyetçi(Alman disiplini hayranı olan kolektivist kesimle birlikte)ve Türkçü görüştekilerin ve bir kısım sermaye çevresi ki bunların çoğu mandacı kesimden olanlardır.(İngiliz Muhipleri cemiyeti ve Amerikan Mandacı cemiyet mensupları olan aydınlar)İttihat ve Terakki Partisi' dir.


Bu iki görüş 1. Dünya savaşına kadar kamplarını muhafaza ederek iktidar savaşı vermişler ve O dönemin Meclis-i Mebusan’ında görüşlerinin temsilcilerini gönderebilmişlerdir.

Savaşla birlikte İttihat ve terakki Partisi İktidarı ele geçirmiş karşı taraf bir çok siyasi olaylarla pasifize edilmiştir. Savaş nedeni ile ortaya çıkan otorite boşluğu neticesi Ülke işgale uğramış bunun üzerine Cumhuriyetçi ve Milliyetçi kanat ve bir kısım ordu mensubu Kurtuluş savaşı vermek için Anadolu’ya geçmiş diğer bir kısım Milliyetçi kesim ise Türk Birliğini sağlamak amacıyla ülke dışına çıkmışlardır.

Yani İttihat ve terakki Partisi iki guruba ayrılmıştır.Hürriyet ve İtilaf Partisi ni ise yabancı menşeli etnik gurupların kendi başlarına hareket ederek siyasi faaliyet göstermek amacıyla bu partiyi desteklemeyi bırakarak yabancı destekler alarak yeniden yapılanmışlar ve Hilafetçiler ile Padişahçılar gurubu tek başına kalarak sarayın da desteği ile İstanbul’da kalarak Meşruti anlayışla İmparatorluğu devam ettirmeye çalışmışlardır.





Yukarıda bahsettiğim Anadolu’ya geçen gurubun Başını Mustafa Kemal Atatürk çekmiş ve Merkezi Ankara olmak üzere Padişah’a rağmen Anadolu’da Devleti yeniden yapılandırarak Cumhuriyeti kurmuşlardır.


1923 den itibaren 1938’e kadar İttihat ve Terakki Partisinin bahsini ettiğimiz kanadı CHP’yi oluşturmuş ve Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümüne kadar bu gurup da bir çok iç çatışmalar olmasına karşın dağılmamıştır.
Atatürk’ün Ölümünden sonra da 1945’e kadar devlet bürokratik yapılanmasında Atatürk’ün karizmatik önderliği ile CHP bu yeni yapılanmanın temel siyasi gücü olmuştur .
Büyük önderin vefatı ile birlikte halkına vermek istediği çağdaş medeniyet nimetleri rafa kalkmış,az gelişmiş ülkelerin tipik karakteri olan tek adamla yönetilme sistemi Dünya’da oluşan siyasi ortamdan yararlanarak milli şeflik düzeni kurulmuştur. Bu sistemi rahmetli İsmet İnönü değil sivil bürokrasi oluşturmuştur.
Hareketin en büyük destekçisi olan Silahlı Kuvvetler Atatürk’ün de tesiri ile siyasetten uzak durmuş yalnızca Ülkenin savunması ile ilgilenmiştir.
Buna karşın sivil bürokrasi ülke yönetimini üstlendikleri için kendilerini elit kabul etmekte ve halkı tepeden süzen yeni bir sosyal katman oluşturmuşlardır.
Halkla beraber değil halka rağmen sözüm ona halk için çaba sarf ettiklerini iddia etmişlerdir.Ta o zamandan başlamak üzere halk arasında ayrımları tahrik edecek eylemler sergilemişlerdir.
Halkı adeta ezmişler yeni bir sermaye sınıfı yaratmışlardır.İşte bu dönemde yukarıda bahsettiğim Anadolu’ya geçen İttihatçı guruplardan her biri müstakilen hareketle kendi görüşleri istikametinde yeni siyasi oluşumlar meydana getirmişlerdir.
Esasen bu ayrışma daha Atatürk hayatta iken başlamış ve kendi aralarında iktidar kavgası vermeye başlamışlardır.Bürokratik kesim de oluşturdukları elitizm hareketi veya anlayışını kendi yürütme egemenliklerini sürdürme bahasına bu siyasi hareketler yandaşı tavırlar sergileyerek günümüze kadar da sürmüştür.Buna mukabil diğer görüştekiler de boş durmamış ve kendi sosyetelerinin oluşturmuşlardır.Ve bu durum günümüze kadar bir gelenek haline dönüşmüş ve her iktidara gelen kendi kadrolaşmasını yapılandırmaya çalışmış,memleket sorunları yerine kişisel çıkarlarını ön plana çıkarmışlar ve toplumu sağılacak inek gibi görmüşlerdir.
İşte bu zihniyet Güney doğu bölgemizi ihmal sonucunu doğurmuş,bağımsızlık mücadelesini verdiğimiz Emperyalizmin 1910 lardan beri hayalleri olan Türkiye'nin  dünya siyasi ortamından tasfiyesi için (doğu politikası)uygun zeminlerin oluşmasını sağlamıştır.Çeşitli etnik kökenlere bürünmüş iç isyanları tahrik ve teşvik ederek Türkiye Cumhuriyetini parçalamak için her türlü yola baş vurmalarına neden olmuştur.(koçgiri isyanı,şeyh Said isyanı v.s.)
İkinci dünya savaşı akabinde Türkiye’de bir şeyler değişmeye bu bürokrat oligarşi halkın gözünden düşmeye başlamış, zorunlu olarak çok partili demokrasi anlayışına geçilmiştir.
İşin Kolaycılığına kaçarsak Uluslar arası emperyalist güç de bu çok partili ortamdan istifade ederek Türkiye üzerindeki emellerini gerçekleştirmek için, tasarladığı planı uygulamaya başlamıştır.
Acaba gerçekten öyle mi?
Elbette Uluslar arası emperyal güç kendi çıkarları açısından Türkiye üzerinde bir takım planlar uygulamaktadır. Uygulayacaktır da. Ancak başlıca sorumlu olarak onları gösteremeyiz.Bizce en büyük sorumluluk kaçınılmaz olarak kendimize ,yani akliyeci aydınların yerini alan ve ülkeyi yönettiğini iddia eden nakliyeci aydınlara aittir.
Bu kesim kendi iktidarlarını sürdürebilmek için eğitim sistemini dahi teknolojik ilerlemeye yönelik değil kendi iktidarlarını sürdürmek amacı ile masa başı için yeni elemanları yetiştirmeye matuf bir takım uygulamalar işleme sokmuşlardır. Teknik ara elemanları yetiştirme yerine daha ziyade ezberciliğe dayanan masa başı elemanların yetişmesini sağlayacak bir eğitim sistemi oluşturmuşlardır.
Köylü ihmal edilmiş,moral eğitimden yoksun bırakılmış,onlara daha geniş ,hızlı ve üretmeye yönelik bir eğitim verebilmek umuduyla bir takım idealist insanlar Köy Eğitim enstitüleri oluşturmuş , köylü ve orta sınıfa bir heyecan getirmeye çalışmışlarken, bu bürokrat oligarşi ileriyi düşünerek ,kendi geleceklerinin tehlikeye düşeceği hesabı ile bu sistemi derhal uzman görünümünde siyasileri kullanarak veya siyasi sistemi kullanarak işlemez hale getirmişlerdir.

İşte bu aşama da Halk da bu oligarşiye tepki olarak devletinde eşit statü kazanmak için CHP karşıtı oluşan(Aslında demin bahsettiğimiz Bürokrasi Oligarşisinin içinde bulunan bir fraksiyon olarak ortaya çıkan)DP ye oy vererek CHP’yi cezalandırmıştır.

Bu safhadan itibaren İstanbul ve İzmir’de çöreklenen Hürriyet ve İtilaf Partisi destekçileri İttihat ve Terakki fraksiyonu olarak ortaya çıkan DP’yi destekleyerek o güne kadar süre gelen devlet yapısında kaçınılmaz bir değişim süreci başlatmışlardır.
Öncelikle seçkinci bürokrasi yapısı DP’nin taban kültürüne yakın (onlarda bir tür seçkinci olsalar da)yeni elemanlarla değiştirilmeye başlanmıştır. Bu yapı İstanbul merkezli olmaktan çıkarak Anadolu merkezli olmaya başlamıştır. Ahbap Çavuş ilişkileri çerçevesinde “kart hamili yakinimdir” anlayışı ile işe göre adam değil adama göre iş anlayışı ile değişim süreci şekillenmeye başlamıştır.

Eski alışkanlıklarını sürdürmekte direngen olan Seçkinci sınıf hanedanlıkları bu gidişten rahatsız olmuş ve kendilerine yandaş aramaya başlamışlardır.Kısa zamanda kendilerine yandaş bulmakta gecikmemişlerdir.Yandaşları,o güne kadar siyasete karışmamış olan ve Atatürk ilkelerine ve prensiplerine duygusal olarak sıkı sıkıya bağlı Silahlı güç ordu olmuştur.

Bir yanda bahsini ettiğimiz seçkinci bürokrasinin toplandığı ve desteklediği CHP, diğer yandan eşitlik umudunu taşıyan Halk ile aynı seçkinci bürokrasinin fraksiyonu olan DP Türkiye üzerinde siyaset yapmaya başlamıştır.

Tabi her iki kanat da da Osmanlı geleneğinden gelen görüşlere sahip bürokratlar ve aydınlar yer almıştır. Eskiye dayanan siyasi çekişmelerini bu iki partinin siyaset arenasına taşımakta gecikmemişlerdir.CHP’de de DP de de İttihat Terakki Partisinin elemanları yer almıştır.Ancak DP’de bunlara ilaveten Prens Sabahattin’in Batı tarzı Liberalleri,Hürriyet ve İtilaf Partisinin meşrutiyetçi ve dini bakımdan muhafazakar kanadı yer almıştır.Hal böyle olunca DP Türkiye’de ideolojik olarak Liberal Nasyonal Sosyalist Muhafazakar bir karma ya da karma karışık bir siyasi hüviyet kazanmıştır.

Halkın dışında kendi aralarında çıkar bakımından büyük bir çatışma başlamıştır.Orta gelirli kesimde al sat bakımından ekonomik bir ilerleme görülse de(bu aşama da mevcut zenginler yanında DP’nin yandaş zenginleri de boy göstermeye başlamıştır) Kuruluştan itibaren devlet bürokratik oligarşisindeki dayanışmaları ile zengin olan kesim, yeni iktidarın uygulamalarından ve ellerindeki imkanın daralmasından kaynaklanan hoşnutsuzluk had safhaya çıkınca Silahlı Kuvvetleri tahrik ederek sözüm ona demokrasi ve adaleti yeniden tesis için Onları devlete baş kaldırmasını ve darbe yapmasına olanak sağlan ortamı yaratmışlardır.

Ordunun iktidarı ele alması ile yukarıda bahsettiğim seçkinci kesim lehine bürokrasi ve yüksek eğitimde geniş bir tasfiye hareketi oluşmuştur. Bu seçkinci bürokrasi sivil görünümlü askeri hiyerarşi altında kaldıkları yerden icrai faaliyete başlamışlardır.

Yeni bir anayasa yaparak Devleti görünürde daha demokratik yapılanma sürecine sokmuşlardır. Gerçekten 1961 Anayasa’sı ilk bakışta demokratik bir anayasadır. Ancak yürütme erki ,bu anayasa ile oluşan siyasi özgürlük ortamında yukarıda saydığım DP’deki ve CHP deki fraksiyoner ittifaklar çözülerek her fraksiyon ayrı bir siyasi parti olarak örgütlenmeye başlamıştır. CHP içinden ayrılan bir kesim sosyal demokrat ve sınıf esasına dayalı sosyalist(TİP v.s) yapılı örgütler oluştururken,DP’nin bünyesindeki fraksiyonlarda (Milliyetçi ve meşrutiyetçi Milli Nizam Partisi, Milliyetçi Türkçü CKMP-MHP v.s gibi)radikal ve muhafazakar partiler örgütlediler.

Ancak DP’nin seçkinci bürokrat kadrosu da daha ılımlı olmak kaydıyla siyasi bir ideolojiye katı katıya bağlı olmayan karma ekonomi ağırlıklı sosyal görüş itibarı ile muhafazakar ve demokrat bir siyasi parti olan AP’yi örgütledilediler.

.

(devam edecek)

Hiç yorum yok: