22 Temmuz 2009 Çarşamba

cUMHURİYETİ KURANLARA KARŞI MONERŞİNİN AYAK SESLERİ(6)


Daha sade seçmenler ise şu soruyu sormaya başlamışlardı;İktidara gelen bu iktidarla düzelen nedir?Evet şiddetli enflasyon nedeni ile değer kaybeden TL nin ardındaki dört sıfır atılmıştı ama bu durumun Halk üzerindeki etkisi yalnızca psikolojikti.

Esasen tüketim pazarında değişen bir şey yoktu.Aksine hayat daha pahalılaşmıştı.Satış piyasası durağanlaşmış,kimsede tüketmek için para olmadığından,diğer bir ifade ile tasarruf edebildiği bir para olmadığından alış veriş yapamaz olmuştu.Hükümet ise bu durağanlığı bir takım bilanço oyunları ile ekonominin parlak başarısı olarak propaganda ediyordu.

İşsizlik hat safhaya ulaşıyor,özellikle Anadolu’da halk daha fukaralaşıyor,buna karşılık bazı büyük kentlerde Özellikle üç büyük kente bağımlılığını azaltıyor,daha bağımsız yol izlemeye başlıyordu.Tabi bu Hükümetin başarısı değil,doğrudan yerel küçük sanayinin bilgi ve deneyiminin artmasından kaynaklanıyordu. Yalnız sermaye desteği hükümetin sağladığı özel bankalar kredi sistemi ile gerçekleştiriliyordu.Ancak bunun ardındaki gerçek fark edilmemişti.

Zira Bütün bu Özel Bankaların bir çoğu yabancı para babalarının eline geçiyor,hükümet de bunu Devletin itibarının artması neticesi yabancı sermayenin Türkiye’ye gelmesi gibi gösteriyordu.

Ama gelen yabacı sermaye Türkiyeye yatırım yapmaya değil,Türk ekonomisini kendi kontrolleri altına almak için geliyordu.Özelleştirme adı altında o güne kadar kamu vergileri ile kurulmuş kamu iktisadi kuruluşları sözüm ona açık arttırma adı altında öz sermayesinin çok altında ana sermaye nominal değerlerli hisselerinin % 70 veya tamamını yandaşlarına,ileride kendilerine tehlike arz edecek bazı yerli sermaye guruplarına veya yabancılara satmaktan geri durmuyorlardı.

Örneğin öz sermayesi 14 milyar dolar olan bir kuruluş ana sermaye hisseleri 1.5 milyar dolara satılabiliyordu.Özel sermayedeki banklar yabancılarla el değiştiriyordu. Yabancıların belli bölgelere yoğunlaşan arazi talepleri sorgu sualsiz ve gerekli araştırma yapılmadan satışı sağlanıyordu.Karşı çıkanlara ise “ ne olacak yani ceplerine alıp gidebilirler mi” gibi abuk yanıtlarla işi geçiriyorlardı.Mülkiyet hakkının ardından neleri getireceğini hiç mi hiç dikkate almıyorlardı.

Yer altı kaynaklarının yabancılar tarafından yağmalanmasına göz yumuyorlar,bunu da liberal ekonominin gereği gibi gösteriyorlardı.Ama düşünmüyorlar dı ki bilmem ne kadar hektar arazinin sahibi durumuna giren yabancı bu toprakları kapattıktan sonra devletin kontrolünü dahi engelliyor.

Cıvar halkı ekonomik sıkıntıya sokarak şantajla tehditle veya başka yollarla,mallarını ellerinden alıyor ve bu kişileri kendi topraklarında amele olarak çalışmasına neden oluyorlardı. BU ve benzeri ülke bağımsızlığını tehlikeye sokan tavır sergileyen iktidar,sessizce kendi tabanı vasıtası ile başkanlarının konuşmalarının büyüleyici gücünü arttıracak propaganda faaliyetlerini arttırıyorlardı.Bunu yaklaşan ilk seçime kadar gayet planlı bir şekilde uyguladılar.Halk resmen uyutuluyordu.

Hiç yorum yok: