BİZ TÜRKLER
Türkler gayrı medeni idi.(Neye göre?Tüm Dünyayı sömüren Avrupalı Barbarlara göre mi?Türkler türedi barbar ,gezginci toplulular idi.(Kime göre?Dünya milletlerini hala zulümle sömürmeye,ucuz emek için Gerçek Babar Kavimlere göre mi?)
Siz dünya tarihinde Dünyayı paylaşmak için Dünya Harbi çıkaran Bir Türk biliyor musunuz?
Gelin Biraz tarihe dönelim ve Biz türklerin köklerini araştıralım;
Kim bu Türkler?Nereden gelmişler?
(Aşağıdaki yazıı EVRASYAP adlı siteden alınmıştır.)
Bugün; Türkiye, Balkanlar, Âzerbaycan, İran, Irak ve Türkmenistanda yaşayan Türklerin ataları olan büyük bir Türk boyu. Oğuzlara, Türkmenler de denir.
Oğuz kelimesinin türeyişiyle ilgili çeşitli fikirler ileri sürülmüştür. Kelimenin boy, kabile mânâsına gelen “Ok” ve çokluk eki olan “z” nin birleşmesinden Ok-uz (oklar, koylar) anlamında olduğu ileri sürüldüğü gibi, oyrat (haşarı, yaramaz) kelimesinin eş anlamlısı olduğunu iddiâ edenler de vardır. Ancak kelime, Anadolu ağızlarında halim selim, ağırbaşlı mânâlarına da kullanılmaktadır. Arap kaynaklarında ise guz veya uz şeklinde geçmektedir.
İlk zamanlar Üçok ve Bozok adlarıyla iki ana kola ayrılmış olan Oğuzlar, daha sonraki devirlerde, Dokuz Oğuz, Altı Oğuz, Üç Oğuz adlarında boylara da ayrıldılar. Oğuzlar, yirmi dört boydan meydana gelmişti. Bunlardan on ikisi Bozok, on ikisi Üçok koluna bağlıydı. Tarihçiler, hazırladıkları cetvellerde Oğuz boylarının adlarını, sembollerini ve ongunlarını (armalarını) göstermişlerdir. Buna göre, Bozoklar; Kayı, Bayat, Alka Evli, Kara Evli, Yazır, Dodurga, Döğer, Yaparlu, Afşar, Begdili, Kızık, Kargın; Üçoklar ise; Bayındır, Peçenek, Çavuldur, Çepnî, Salur, Eymur, Ala Yundlu, Yüreğir, İğdir, Büğdüz, Yıva, Kınık boylarına ayrılmışlardı. Bugün Türkiyede yirmi dört Oğuz boyuna ait işaret ve yer adlarına çok rastlanmaktadır.
Oğuz adına ilk defa Yenisey Kitabelerinde rastlanmaktadır. Barlık Irmağı yöresinde bulunan bu kitabelerde; Altı Oğuz budunda sözü yer almaktadır. Öz Yiğen Alp Turan adlı bir beye ait olan bu kitabelerin yazıldığı devirde, Oğuzlar, Göktürkler'in hakimiyeti altında altı boy hâlinde Barlık Irmağı kıyılarında yaşamakta idiler.
Altıncı yüzyıldan itibaren Göktürklerin idaresinde toplanan Türk kabilelerinden bir kısmı gibi Oğuzlar da kendi aralarında birlik kurarak Tula-Selenga ırmakları bölgesinde Dokuz-Oğuz Kağanlığını meydana getirdiler. Göktürk kağanlığının, Kutlug Şad (İlteriş Kağan) tarafından 682de ikinci defa kurulmasından sonra, Göktürkler, hâkimiyetlerini kabul etmeyen Oğuzlar üzerine yürüdüler. Tula Irmağı kıyısında yapılan kanlı bir savaşta, Oğuzlar yenildiler. Fakat, Göktürklerin hâkimiyetini kabul etmediler. İlteriş Kağan, Oğuzlar üzerine birçok sefer düzenledi ve Baz Kağanı öldürdü. Oğuzların merkezi Ötüken ve çevresini ele geçirdi. Bu yenilgi karşısında İlteriş Kağanın hâkimiyetini kabul etmek zorunda kalan Oğuzlar, Göktürklerin Kırgız seferine katıldılar. Göktürk hakanlarından Bilge Kağan zamanında isyan ettiler. Bir sene içinde bir kaç defa harbe giren Oğuzlar; yenilerek, geri çekildiler. Daha sonra Dokuz-Tatarlar ile ittifak kurarak Göktürklerle mücadele ettilerse de yine bozguna uğrayarak, Çin taraflarına göç ettiler. Bir müddet sonra tekrar eski yurtlarına döndüler. Bu mücadelelerde zayıflayan Göktürkler, 745te Uygurlar tarafından yıkıldı. Bu esnada Uygurlara yardım eden Oğuzlar, Uygur Devletinin dayandığı başlıca boylardan biri oldu. Uygurlarla birlikte Basmıl ve Karluklar'a karşı savaştılar. Fakat zaman zaman Uygurlara karşı da isyan etmekten geri durmadılar. Eski müttefikleri Dokuz-Tatarlar ile birleşerek Uygur Kağanı Moyunçura karşı cephe aldılar. Zaman zaman Çine gittiler. Daha sonra Çinden çıkarak eski yurtlarına döndüler. Uygur Devletinin yıkılması üzerine batıya göçerek Sir Derya (Seyhun) kıyılarına ve onun kuzeyindeki bozkırlara yerleştiler. Onuncu yüzyılda, göçebe hayatı yanında, yerleşik bir hayat sürmeye de başladılar. Göçebe Oğuzlar, daha ziyade koyun, at, deve, sığır yetiştiriciliği ve ticaretle uğraşıyorlardı. Yerleşik Oğuzlar ise, Sabran (Karacuk), Suğnak, Karnak, Sütkent gibi şehirlerde oturuyorlardı. Onuncu asırda henüz Müslüman olmamış olan Oğuzlar, inanışları gereği bir takım ibadet ve âyinleri yerine getiriyorlardı. Ancak yaşayış bakımından İslâmiyet'e uygun tarafları vardı. Soy temizliğine ehemmiyet verirlerdi. Bilhassa zina gibi suçların cezası ölümdü.
Onuncu asrın başlarında Oğuzlar, Mâverâünnehir çevresinde yerleşip, Yabgu denilen hükümdarın idare ettiği bir devlet kurdular. Devlet ve millet işlerinin bir mecliste istişare edildiği ve subaşı denilen ordu kumandanı, Yabgunun vekili ve nâibi olan tegin, İnal ve Tarkan unvanlarını taşıyan memurlar vardı. Oğuzların bu sıradaki başşehirleri, Sir Derya kıyısındaki Yeni Kent idi. Yabgu Devleti zamanında Oğuzlar, Üçok ve Bozok diye iki kısma ayrılmışlardı.
Onuncu asrın sonlarında İslâm dînini kabul ederek iyice güçlenen Oğuzlar, komşuları Peçenekler ve Hazarlar ile savaşlar yaparak onları yendiler. Fakat 11. yüzyılın ortalarında, Oğuzların İslâm dînini kabul etmemiş olan bir kısmı, Kıpçaklar'ın baskısıyla yurtlarını terk ederek Karadenizin kuzeyinden Tuna boylarına, oradan da Balkanlara indiler. İslâm dînine girmedikleri için etraflarını saran Hıristiyan devletlerin baskısıyla kısa zamanda benliklerini kaybederek, örf, anane ve geleneklerini unuttular. Eriyip, yok oldular. Geri kalanları da Bizans hizmetine girdiler. 1071de yapılan Malazgirt Meydan Muharebesi'ne Bizanslıların yanında katıldılar. Fakat çok geçmeden Selçuklular tarafına geçtiler.
İslâm dînini kabul eden Selçuk Beyin idaresindeki Oğuz boyları ise, Oğuz Yabgu Devleti hükümdarının, kendilerine kötülük yapacağından çekinerek, yurtlarından ayrılıp İslâm diyarı olan Horasan taraflarına gittiler. Mâverâünnehirde kalan diğer Oğuz boyları da, Kıpçakların hücum ve baskıları sonunda dağıldılar. Böylece Oğuzlar Devleti yıkıldı. Yerlerinde kalan Oğuzlar ise Karaçuk dağları bölgesinde, Mangışlakda ve Seyhun Nehri kıyılarında yerleştiler. Daha sonra Karahıtayların ve Karlukların baskısı netîcesinde, Horasana gelip Selçuklulara tâbi oldular.
Selçukun büyük oğlu Arslan İsrâil, Horasanda hâkimiyet kurup, diğer Oğuz boylarını idaresi altında topladı. Daha sonraları, Tuğrul ve Çağrı Beyler idaresindeki Selçuklular, Sâmânoğulları ile ittifak kurarak, Karahanlılar'a ve Gazneliler'e karşı mücadele ettiler. Selçukluların başarılı idareleri sebebiyle pekçok Oğuz boyu onların hâkimiyetinde toplandı. Birçokları yerleşik hayata geçti.
Selçuklu Devletinin kurulmasında esas rolü oynayan Oğuzlar ve diğer Oğuz boyları, 11. yüzyılın ikinci yarısından itibaren akın akın İran, Irak, Anadolu ve Suriyeye doğru yayıldılar. Selçuklu Devletinin sınırlarını Ceyhun Nehrinden Akdenize kadar genişlettiler. İslâmiyet'i kabul etmeden önce dünyevî maksatlar ve kuru cihangirlik için çalışan, harp eden ve soylarının temizliğiyle tanınan Oğuzlar, İslâm dînini kabul ettikten sonra, Allahü teâlânın yüce dîni olan İslâmiyet'i yaymaya gayret ettiler. Gittikleri yerlerde doğruluğun, adaletin, ilmin ve medeniyetin savunuculuğunu yaptılar. İnsanlara hizmet etmek, ilmin ve medeniyetin yayılmasını sağlamak için pekçok cami, medrese, kervansaray, hamam ve köprü yaptırdılar. Büyük Selçuklu, Türkiye Selçukluları, Akkoyunlular, Salgurlular, Artukoğulları, Karamanoğulları, Ramazanoğulları, Dulkadiroğulları ve Osmanlı devletlerini kurarak İslâm dîninin yayılmasına hizmet ettiler. İslâmiyet'in ve Müslümanların yok edilmesi için çalışan Haçlılara karşı parlak zaferler kazandılar. İslâmiyet'e, ilme ve adalete karşı olan ortaçağ Avrupasına pekçok yenilikleri götürdüler. Dokuz yüz sene boyunca, kurdukları devletlerin sınırları içinde yaşayan bütün unsurlara karşı İslâm dîninin emirleri doğrultusunda hareket ederek, hizmet ettiler. Bugün Türkiye, Âzerbaycan, İran, Türkmenistan, Afganistan, Irak ve Suriyede yaşayan Türkler, Oğuzların neslindendir.
Oğuz teşkilâtı, yirmi dört boyun çıkardığı sülâleler ve meşhûr şahsiyetleri:
Bozoklar Üçoklar ile birlikte Oğuzlar'ın iki ana kolundan biridir. 12 kola ayrılan Bozoklar'ın kolları şunlardır:
Gün-Alp/Gün-Han: Sembolü şâhin
Kayı kavmi: sungur (Reşidüddin’in listesinde şahin olarak geçer), yani şahinlerin en büyüğü olan akdoğan.
Kayı Boyu Oğuzların Bozok kolundan bir boydur. Osmanoğlu Hanedanı'nın da bu boydan olduğu savlanır. Kayı kelime anlamı olarak kuvvet ve kudret sahibi demektir. Kayı boyunun damgası, iki ok ve bir yaydan oluşur. Babası Gün Han ve dedesi Oğuz Han olan Kayı Han'ın bu boyun ilk atası olduğu düşünülmektedir. Tarih boyunca Kayı Boyunun yerleştiği bölgeler; Hindistan: Babür devleti, İran, Irak, Suriye, Urfa: Karacadağ da ikamet etmişlerdir. Süleyman Şah(Ertuğrul Gazi nin Babası Fırat nehrini geçerken boğulmuştur., Konya, Ankara: Kayı köyleri, Kastamonu: Aşagı Kayı Köyü ve Yukarı Kayı Köyü, Çorum Osmancık'ta Osmangazi doğmuştur. Adını burdan alır., Amasya, Sinop, Bilecik, Bursa, Edirne, Selanik - Kaza-i Cuma Cuma kazası(Namı diğer Kayılar Kazası) diye tahrir defterlerinde ve fermanlarda geçer. Aşağı Kayılarve Yukarı Kayılar diye ikiye ayrılırlar, Çanakkale: Kayalar Köyü [Ayvacık ilçesine bağlı]], Çankırı, Samsun ilinin Çarşamba ilçesine bağlı Yeniköse köyü; Erdoğmuş yerel lehçe ile Erdemuş Uzun İsinler(Molla İsinler); Kuzlu (oğuzlu karyesi diye tapu tahrir defterlerinde geçer.)veya Anadoluda nüfus kayıtlarında kuzlu küy - Kozlu köy diye geçer .Meşhur Cem Kozlu buralıdır; Çalcılar; Hasan Köyü; Karapınar Köyü Bakınız: Karapınar muharebesi; Çalcılar; Köseler; Ağustos; KaraferyeBakınız:Karafere Muharebesi; Sele; İn ObasıYerel ağızda "İnebosu" olarak anılır. Köyün üst başında bir kaç tane mağara bulunmakta ve bunlar eskiden beri kutsal yerler olarak taninmakta. Topçular ve Cuma tekkesi arasinda Sarikaya eteklerinde kurulmustur. Yeni adi Akrini'dir ve Sakarya Karasu kökenli ortodoks Lazlar yasamaktadir. Mübadelede, In Obasi halki Cerelli ve diger yakin köylerden az sayida aileyle birlikte Manisa, Samsun-Havza, Sivas-Divriği, Elazig'in yakin köyleri ve Nigde civarina yerlestirilmislerdir. Parçalanmiş olan aileler daha sonra Havza (Seyhkoyun ve Hacidede köyleri)ve Manisa (Merkez Yeniköy)de toplanmislardir. In Obasi köyde bulunan Öksüz Baba türbesi ve vakfiyla beraber kutsal inleriyle taninirdi.;Cerelli Cerelli köyü simdiki adi Haravgi olan eski Cuma yakininda bir köydür. Halkindan bir kismi In Obasi köylüleriyle akrabaliklari nedeniyle 1924 mübadelesinde Anadolu'da ayni yerlere yerlesmislerdir. Cerelli köyünde, tipki Cuma gibi, su anda oturum bulunmamaktadir. Sarigöl altinda bulunan kömürün islenmesi amaciyla kurulan 4 büyük termik santralinin yarattigi hava kirliligi Kaylar ovasinin bir kismini yasanmaz duruma getirmistir. Bu nedenle Cuma (Haravgi) kazasi ve ona bagli bazi köyler su anda bosaltilmis bulunmaktadir.; Topçular; Baraklı; Çerkesköy; Çeşme Aydos; Gülünç; KölemezKölemez,koyun sütünden yapılan bir süt mamülü olup koyun sütü koyulaştığı zaman kaymak kıvamında yapılan ve yörüklere mahsus bir süt yiyeceğidir.Ortakçıların sürü sahiplerine sürülerin sütten kesilmelerinin son demlerinde verilen nefis yiyeceğin adıdır. Kölemezliler urfa karacadağ dan gelen kayı aşireti olmaları ve bir kısmının eyyübilerle bağlantılı olması nedeniyle(çocuklarında eyüp ve halit isimlerinin babadan oğula intikalinde de görülmektedir.) ve Eyyübiler in kölemenlerle bağlantılı olduğundan kölemezliler kölemenlilerle bağlantılı olabilir.; Uçana; Nalbantköy; İğneli; Kurtlar; Debre; Sulpa; Durutlar; Oyvodina; Muralar; Kırımşa; Arabina; Komana; Kaynak; Eleviç; Soroviç; Noyrat Gölü; Sotur; Orhan; Kruşar; Sarıkulak; Bulgar; Milas; Yeniköy; Tarman; Dustan(Farsi, Dostlar demek); Kalburcular; Demirciler; yayla; Dedeler; kale obası; bağçeli obası; Ahmetli; Köçek Ahmetli; Çamurlu; Kuranekeş*Akpınar; Kadirli; Tatarcılar; Kırçova; Komana; Türbe; Celalli; Haydarlı; Cuma Tekkesi; Hacılar; Gaziler; Moğol; Karaağaç; Çakırlar; Sarı musalar; Rahmanlı; İsar; İbişli; Menteşeli; İbişli; Hacı Morti; Aksaklı; Baraklı; Ayna Obası; Topçular; Veranlık; Üsküpler; Köseler; Yüz Obası; Yunuslu; Menteşeli; Kırımşa; Habillu; Muhinler; Koçana; Katransa; Terepişte; Frankoça; arkadohor; urupan; Çalışan; Öküz Obası; Ahmet Obası; Adil obası; Filan Obası; Karlı Dağ; Karaferye; Karaahmet; İsmailler; Cevadlı; Sofular; Işıklar; aşağıkayıkoyü Türkiyenin bir çok ilinde bulunmakla beraber en büyük kayıköyü kastamonu tosya ilçesindedir.aşağıkayı köyü olarak bilen köyün deniz seviyesinden yüksekliği 1100 metre olup kastamonunun en büyük 3. köyüdür ve yerleşim alanı 1.000.000 metrekere civarındadır.Kayı hanın orta asyadan göç etmesiyle başlayan kayı boyunun bir uzantısı olup,yaklaşık olarak 400 yıldır bu bölgede yerleşimini sürdürmektedir
Bayat kavmi: ükü, yani grandük.
Bayat boyu Oğuz Kağan Destanı'na göre Oğuz Türklerinin 24 boyundan biridir. Bu boyların Bozoklar kolundan (sağ kolundan) Oğuz Kağan'ın oğlu Gün Han'ın soyundan geldikleri kabul edilir.
Afyonkarahisar ve Çorum'un birer ilçesi bu boyun mensuplarıyla bağlantılı şekilde Bayat - Bayat ismini taşımaktadır.
"Bayat" kelimesinin Eski Türkçe'deki anlamı varlıklı, devletlidir. Maraş ve çevresine hâkim olan Dulkadiroğulları, İran’da Kaçarlar, Horasan’da Kara Bayatlar, Maku ve Doğubeyazıt hanları, Kerkük Türkmenlerinin çoğu, bu boydandır. Dede Korkut kitabını 1480’de Hicaz’da yazan Tebrizli Hasan ve meşhûr şâir Fuzûlî bu boydandır
Akbölük kavmi Alka Evli,: küyenek, yani kerkenez. Nereye varsa başarı gösterir” mânâsındadır. Türkiye ve Âzerbaycan’daki Alaca, Alacalılar adı taşıyan yerler bu boyun hatırasıdır.
Karabölük (Karaevli) kavmi: küyenek sarı, yani küçük sarı kerkenez (küye’nin nek’le kısaltılmışı).
Karaevli boyu Oğuz Kağan Destanı'na göre Oğuz Türklerinin 24 boyundan biridir. Bu boyların Bozoklar kolundan (sağ kolundan) Oğuz Kağan'ın oğlu Gün Han'ın soyundan geldikleri kabul edilir.
"Karaevli" kelimesi kara çadırlı anlamında kullanılmıştır. Karalar ve karalı gibi coğrafî yer adları bunlardan kalmadır.
Ay-Alp/Ay-Han: Sembolü kartal.
Yazgır kavmi: turumtay (Reşidüddin’inde çakır olarak geçer), yani bozdoğan.
Yazır boyu Oğuz Kağan Destanı'na göre Oğuz Türklerinin 24 boyundan biridir. Bu boyların Bozoklar kolundan (sağ kolundan) Oğuz Kağan'ın oğlu Ay Han'ın soyundan geldikleri kabul edilir.
Denizli'nin Acıpayam ilçesinin bir beldesi Bu boyun mensupları ile bağlantılandırılabilecek şekilde Yazır ismini taşımaktadır.
"Yazgır" kelimesi yurdu geniş anlamında kullanılmıştır. Ab-Yabgu devrindeki Yenibent Yabguları, Batı Türkistan’daki Cend Emirleri, Kara-Daş denilen Horasan Yazırları, Ahıska’dan aşağı Kür boyundaki Azgur-Et (Azgur Yurdu) Kalesi, Kürmanç Kürtlerinin Azan Boyu, Toroslardaki Gündüzoğulları Hanedanı bu boydandır.
Tukirka (Dodurga) kavmi: kızıl karcığay, yani kızıl çakırdoğan.
Dodurga boyu Oğuz Kağan Destanı'na göre Oğuz Türklerinin 24 boyundan biridir. Bu boyların Bozoklar kolundan (sağ kolundan) Oğuz Kağan'ın oğlu Ay Han'ın soyundan geldikleri kabul edilir.
Çorum'un bir ilçesi bu boyun mensupları ile bağlantılandırılabilecek şekilde Dodurga ismini taşımaktadır.
"Dodurga" kelimesi egemen anlamında kullanılmıştır. Tarih içinde Moğol unsurların da dahil olmuş bulunduğu bir boydur. Sivas doğusundaki Tödürgeler bu boydandır
Tokar/Töker/Döğer: “Dürüp toplar” mânâsındadır. Yenikentli Vezir Ayıdur, Harput-Diyarbakır-Mardin hâkimleri, Artuklular, Sincar-Siverek, Suruç arasında hâkim eski Caber Beyleri, Memluklar devrinde Halep Döğeriyle Hama Döğerleri, bugünkü Mardin-Urfa arasında yirmi dört oymaklı Kürt Döğerleri, Hazar Denizi doğusundaki Saka Boyu Takharlar; Şavşat’taki Ören kale, To-Kharis ve Malatya’nın Tokharis bucağı, Dağıstan’daki Digor ve Kars ve Arpaçay sağındaki Digor kazası bu boydan hatıradır.
Yaparlı: “Misk kokulu” mânâsındadır. Zaza Çarekliler ve misk ticareti yapan Yaparı Oymağı bu boydandır. Yaparı Oymağının Akkoyunlu ve Giraylı camilerinin mihrap duvar harcına bu güzel ıtriyattan kattıklarından hâlâ hoş kokmaktadır. Diyarbakır ve Kırım’da hatıraları vardır.
Yıldız-Alp/Yıldız Han: Sembolü tavşancıl
Afşar kavmi: jürra Laçin, yani erkek falco peregrinus.
Avşar boyu (daha ziyade İran coğrafyasında, Afşar şeklinde de yazılır) Oğuz Kağan Destanı'na göre Oğuz Türklerinin 24 boyundan biridir. Bu boyların Bozoklar kolundan (sağ kolundan) Oğuz Kağan'ın oğlu Yıldız Han'ın soyundan geldikleri kabul edilir. Avşar, Yıldız Han'ın bir oğludur.
Türklerin tarihi coğrafyası içinde pek çok yer bu ismi taşımaktadır. Ayrıca yaygın bir soyadı olarak günümüze kadar gelmiştir. Günümüzde yerleşik olmalarına rağmen, bir kısmı, adetlerini halen devam ettirmektedirler. Bugün Kayseri’nin Pınarbaşı ilçesine bağlı bir kısım köyler ile, aynı ilçenin Pazarören beldesi ve bu belde çevresindeki köylerinden pek çoğu, Kayseri ilçesi ve Tomarza’nın Toklar beldesi çevresindeki köylerin yarıdan fazlası, Avşarlara aittir. Ayrıca Adana’ya bağlı Mağara ilçesi köylerinden Ayvad ve Ağdaşalanı köyleri de, Avşarlar tarafından iskân edildiği gibi, Çukurova’da mevcut bazı Avşar köylerinden başka, Kastamonu, Bolu, Muğla, Isparta ve Antalya yörelerinde pek çok Avşar köy adına rastlanır.
Malazgirt Savaşı'ndan sonra, Anadolu’ya Türkmenlerle beraber göç eden Avşarlar, Anadolu Selçuklu Devleti’nin uç bölgelerine yerleştirilmişlerdi. Genel olarak, Anadolu’da yerleşim yerleri arasında Avşar adı, Kayılardan sonra ikinci sırada gelmektedir. Bu yer adları, Avşarların, Anadolu coğrafyasının fetih ve iskanında Kayılar ve Kınıklar gibi birinci derecede rol oynadıklarını göstermektedir.
Avşarlar Türk tarihinin farklı aşamalarında kendilerinden söz ettirmişlerdir. Bu aşamalar aşağıdaki maddelerde toplanabilir.
* Büyük Selçuklu Devleti'nin bölünerek zayıflamasından sonra, 12. yüzyılın ilk yarısında bir süre bağımsız, bir süre de Irak Selçuklularına bağlı şekilde sürdürdükleri beylik.
Büyük Selçuklu Devleti'nin kuruluşundan önce, diğer Oğuz boyları ile beraber Avşarlar da Kıpçak Çölünde yaşarlardı. 1135-1136 yıllarında, reisleri Arslanoğlu Yakup Bey kumandasında güneye inerek Huzistan’a yerleştiler. Yakup Bey’den sonra Avşarların başına Küşdoğanoğlu Aydoğdu geçti. Şumla lakabıyla anılan bu bey, Büyük Selçuklu Devleti’nin zayıflamasından faydalanarak, Huzistan’da Selçuklu hakimiyetine son verdi ise de, 1159’da Irak Selçuklu Devleti sultanı Melikşah gelerek tekrar Huzistan’a hakim oldu. Bu devrede, Şumla da Melikşah’ın hizmetine girdi. 1194 yılında, Abbasi halifesi En-Nasır li-Dinillah, veziri İbn-ül-Kassab kumandasında Huzistan bölgesine bir ordu gönderdi. İbn-ül-Kassab, Huzistan’ın başşehri Tuster’i ve birçok kaleleri zaptettikten sonra, Şumla’nın ailesini ve çocuklarını toplayıp Bağdat’a götürdü. Böylece Huzistan’daki, Avşar Şumla ve oğullarının hakimiyeti sona erip, ülke, halifenin topraklarına katıldı.
* Çeşitli kaynaklar, Karamanoğulları Beyliğini kuran ailenin, Avşar boyuna mensup olduğu belirtmektedir.
* İran tarihi ve dolaylı şekilde de Osmanlı tarihi üzerinde önemli rol oynayan Avşarlar ise Anadolu’ya 13. yüzyılda göç edenlerdir.
Bu ikinci göç hareketi sırasında Anadolu’ya gelen Avşarların bir bölümü, daha sonra Akkoyunlu Devleti'nin kuzeybatı İran’ı ele geçirmesi üzerine, Mansur Bey önderliğinde İran’a giderek Huzistan’a yerleşmiştir. Anadolu’da kalanlar ise; daha çok Malatya ve Doğu Anadolu’da bulunuyorlardı.
Kalanlardan büyük bir bölümü, Osmanlı Devleti ile Anadolu Türklüğü arasında büyük bir mücadeleye ve Türklerin Anadolu'dan kısmi bir tersine göç hareketine sahne olan ve 16. yüzyılın başlarında yine İran’a göçerek Urmiye’den Herat’a kadar olan geniş bir bölgede yerleşmişlerdir. Safevi hükümdarı I. Şah İsmail bu Avşarları özellikle Horasan sınırını korumakla görevlendirmiştir. Daha sonra, 1736'da Nadir Şah bu Avşar boyları ile Afşarlar hanedanını kurmuştur.
İran Afşarları; Mansur Bey Afşarları, İmanlu Afşarları, Alplu Afşarları, Usalu Afşarları, Eberlu Afşarları olmak üzere, başlıca beş büyük obaya ayrılmaktaydı.
Safeviler'in zayıfladığı bir dönemde, Afşarların lideri Nadir; Afşar, Celayir ve diğer Türkmenleri etrafında toplamış ve Şah II. Tahmasp’ın hizmetine girmiştir. İran topraklarından Afganları çıkarınca, nüfuzu artmış, II. Tahmasp’ı tahttan indirerek yerine III. Abbas’ı şah yapmiştır. Kendisini de saltanat vekilliğine getirmiştir. 1736’da da kendi şahlığını ilan etmiştir. 1737’de Hindistan seferine çıkarak Delhi’ye kadar ilerlemiştir. Bir suikasttan sonra, idareyi sertleştiren Nadir Şah, Afşar ve Kaçar Beyleri tarafından öldürülmüştür. Horasan’ı yöneten torunu Şahruh’un ölümünden sonra, İran'da Avşar egemenliği sona ermiştir.
İran Afşarları, günümüzde, Urmiye gölünün kuzey batısında Hemedan, Kirmanşah, Nişabur, Kerman’ın güneyinde dağınık halde yaşamaktadırlar.
Avşarlar, nihayet, 18. yüzyıl ve 19. yüzyılda ve özellikle Anadolu'nun güney bölgelerinde Osmanlı Devleti'nin iskan politikasına karşı Dadaloğlu tarafından ölümsüzleştirilmiş direnişleri ile de kendilerinden söz ettirmişlerdir.
Kaşgarlı Mahmut, 24 Oğuz boyu içinde Avşarı da sayarken "işlerini çabuk yapan" anlamına geldiğini belirtir. Reşideddin'e göre Avşar, "ava hevesli" anlamına gelmektedir. Ayrıca "Avşar" kelimesi kuş ile avlanan anlamında kullanılmıştır.
Avşarlar, Orta Asyada iken, Dede Korkut destanlarında Oğuzeli diye geçen Sir-Derya bölgesinde yaşamışlardı. Büyük göç ile birlikte Huzistan, Horasan yoluyla, bir grup da Irak, Suriye yoluyla Anadolu'ya gelmişler, bu arada İran, Irak Suriye, Afganistan ve Azerbaycan'a da yayılmışlardır. Avşarlar, Oğuz'un öteki torunları Kınıklar ve Kayılar gibi devlet kurmuş, büyük hükümdarlar ve sülaleler yetiştirmişlerdir. Karamanoğulları, Akkoyunlular, Aksungurlular, Özeroğulları, Küçük Ali Oğulları ve Kozanoğulları gibi, Avşarlardan kurulu, ya da onların güçlü desteği ile yaşamış sülaleler de bulunmaktadır.
İslamiyet'in kabulü ile birlikte özellikle Gazneli Mahmut zamanında Oğuzlar'a Türkmen denmeye başlanmıştır. Türkmen, müslüman olan göçebe Oğuzlar'ın ikinci adıdır.
Anadolu Avşarları'nı iki gruba ayırmak mümkündür. Birinci grup, Selçuklular zamanından itibaren Anadolu'nun çeşitli illerine dağılmış, çok eskiden yerleşik hayata geçmiş olan gruptur. Germiyanoğlulları, Karamanoğulları gibi.
İkinci grup ise, 1865 yılına kadar, güney Anadolu'da göçebe hayat sürmekte iken, bu tarihten sonra yerleşik hayata geçen Avşarlardır.ü
Kızık: “Yasakta pek ciddi ve kuvvetli” mânâsındadır. Gaziantep, Halep ve Ankara çevresindeki Kızıklar, Doğu Gürcistan’da ve Şirvan batısındaki ovaya Kızık adını verenler bu boydandır.
Beğdili: “Ulular gibi aziz” mânâsındadır. Harezmşahlar, Bozok/Yozgat-Raka/Halep çevresindeki Beğdililer, Kürmanç Badılları bu boydandır. Büyük bir bölümü XIII.Yüzyıl'da İran'a, Anadolu 'ya ve Suriye'nin kuzeyine göç ettiler.
Karkın/Kargın: “Taşkın ve doyurucu” mânâsındadır. Akkoyunlu-Dulkadiroğlu ve Halep-Hatay bölgesindeki Kargunlar, Doğu Anadolu ve Âzerbaycan’daki ilkbaharda eriyen karların suları ile kopan sel ve su kabarmasına da Kargın/Korkhun denilmesi bu boyun adındandır.
Üçoklar Bozoklar ile birlikte Oğuzlar'ın iki ana kolundan biridir. 12 kola ayrılan Üçoklar'ın kolları şunlardır:
Gök-Alp/Gök Han: Sembolü sungur.
Bayındır kavmi: Laçin (Reşidüddin’in listesinde şahin olarak geçer), gezgin şahin.
Bayındır boyu Oğuz Kağan Destanı'na göre Oğuz Türklerinin 24 boyundan biridir. Bu boyların Üçoklar kolundan (sol kolundan) Oğuz Kağan'ın oğlu Gök Han'ın soyundan geldikleri kabul edilir.
İzmir'in bir ilçesi bu boyun mensuplarıyla bağlantılı şekilde Bayındır ismini taşımaktadır. İzmir’den Âzerbaycan’daki Gence’ye kadar Bayındır adlı yerler bu boydan gelir
Akkoyunlu hanedanı Bayındır boyundan çıkmıştır.
Becenek (Peçenek) kavmi: ala toğunak, lanius exubitor, yani haşarat yiyen boz saksağan.
Peçenekler ya da Beçenekler, Orta Asyadan Avrupaya göç eden tarihi Türk halklarından birisidir. Daha sonra Hıristiyanlığı kabul etmiş ve Avrupalı halklar arasında erimişlerdir.
Peçenekler Karadenizin kuzeyinden bügünkü Macaristan topraklarına gelmişlerdir. Peçenekler atlı göçebe yaşam tarzı sürdürmüşler fakat bulundukları coğrafyada siyasi bir teşekkül oluşturamamışlardır. 130 yıl kadar Balkanlarda varlıklarını sürdürüşler daha sonra bir kısmı Bizans hakimiyetine girmiş,bir kısmı ise varlıkları Balkanlarda varlıklarını devam ettirmişlerdir. Bizans saflarındaki Peçenekler 1071 Malazgirt savaşında Selçuklu askerlerini giysilerinden ve konuşmalarından tanıyarak Selçuklu tarafına geçmişler ve savaşın Selcuklular tarafından kazanılmasında önemli rol oynamışlardır. Anadolunun Türkleşmesi sırasında Balkanlarda Bizansla mücadele etmiş, İzmir de büyük bir beylik kuran Çaka Bey ile ittifak yapıp İstanbul'u kuşatmışlar fakat Bizansın entırikaları sonucu diğer bir türk boyu olan Kıpçaklarla 1053 de Lavinyon savaşını yapmışlardır bu savaşın en önemli özelliği ise bir imha savaşı olmasıdır. Yani bu savaşta her iki tarafta birbirini yok etmeye çalışmışdır. Daha sonra ise kıpçaklar Balkanlara hakim olmuşdur.
130 yıl kadar Balkanlarda varlıklarını sürdürüşler daha sonra bir kısmı Bizans hakimiyetine girmiş, bir kısmı ise Balkanlarda varlıklarını devam ettirmişlerdir. Günümüzde hala İç Anadolunun çeşitli yerlerinde Peçeneklerin yaşadığı bilinmektedir; Ankara, Aksaray arasında bazı köy ve yer adları da bunun kanıtıdır. Karadeniz kuzeyi ile Balkan Yarımadasına göçen ve 1071 Malazgirt ile 1176 Miryokefalon Meydan Muhârebelerinde Bizanslılardan ayrılarak Selçuklular safına geçen Peçenekler, Dicle Kürmançlarının iki ana kolundan güneydeki Beçene Kolu, Ankara-Çukurova Halep bölgelerindeki Türkmen oymaklarından Peçenekler bu boydandır.
Culavdar (Çavuldur) kavmi: buğdaınık. Kononov’un bunu Humay olarak yorumlaması yanlıştır. Bu kuş da humay gibi Kırgız halkbiliminde yer alan efsanevi bir kuştur. Adı buğdaykuşu olduğu düşünülüyor.
Çavuldur boyu Oğuz Kağan Destanı'na göre Oğuz Türklerinin 24 boyundan biridir. Bu boyların Üçoklar kolundan (sol kolundan) Oğuz Kağan'ın oğlu Gök Han'ın soyundan geldikleri kabul edilir. Alâmet olarak sungur/akdoğan kuşunu kullanırlardı."Çavuldur" kelimesi ünlü, şöhretli anlamında kullanılmıştır.
Çavuldur boyu, 10. yüzyılda diğer Oğuz boylarıyla birlikte yurtlarından Mangışlak Yarımadası'na göç etti. Bir kısım Çavuldur mensubu, Mangışlak’ta kalırken, bir kısmı Selçuklular'la birlikte Anadolu’ya geldi. Bunlardan Emir Çavuldur, Sultan Alparslan’ın; Çavuldur Caka da Danişmend Gâzi'nin Anadolu fetihlerine komutan olarak katıldılar. Bu akınlarla gelen Çavuldurlardan Anadolu’ya gelip yerleşenler de oldu. Kurdukları köylere, boylarının isimlerini verdiler. Bu isimle Anadolu’da, 16. yüzyılda on altı, 20. yüzyıl ortalarında on yedi köyün varlığı saptanmıştır.
Mangışlak Yarımadası'nda kalan Çavuldur boyu mensupları ise, 16. yüzyılda Kalmukların baskısıyla Kafkasya’nın kuzeyine göç etmişlerdir. Türkmenistan’da Mangışlak Çavuldurları, Çorum çevresindeki Çavuldur ve Anadolu’daki Çavdar Türkmen oymakları, Erzurum ve çevresindeki Çoğundur adlı köyler bu boyun adından gelmektedir.
Çepni kavmi: humay. Farsçası hüma olan efsanevi bir kuştur. Bir önceki kuşta olduğu gibi yine bir hata yapılmıştır, fakat bu kez hatayı Ebulgazi yapmıştır. Efsanevi kuşların burada yeri yoktur. Gerçekte ongon’ları kumay, yani kar çakırdoğanıdır. Rize-Sinop arasındaki çok usta demirci Çepniler ve Çebiler, Kırşehir, Manisa-Balıkesir çevresindeki ve Kars ile Van bölgelerinde Türkmen Oymağı Çepniler bulunmaktadır.
Dağ-Alp/Dağ Han: Sembolü uçkuş
Salur kavmi: bürgüt, yani kral kartal.
Salur boyu Oğuz Kağan Destanı'na göre Oğuz Türklerinin 24 boyundan biridir. Bu boyların Üçoklar kolundan (sol kolundan) Oğuz Kağan'ın oğlu Dağ Han'ın soyundan geldikleri kabul edilir.
"Salur" kelimesi kılıç sallayan anlamında kullanılmıştır. Kars ve Erzurum hâkimi Salur Kazan Han Sülâlesi, Sivas-Kayseri hükümdarı âlim ve şair Kadı Burhâneddin Ahmed ve Devleti, Fars Atabegleri, Salgurlular, Horasan’daki Teke-Yomurt ve Sarık adlı Türkmenlerin çoğu bu boydandır.
Bu soydan gelenlerden bir grup, İskilip'te Salur köyünü kuranlar ve günümüzde Salur soyadını taşıyanlardır.
Eymür (eymir) kavmi: adı bilinmeyen bu kuşa isperi, falco subbuteo, yani delicedoğan denebilir.
Eymür boyu Oğuz Kağan Destanı'na göre Oğuz Türklerinin 24 boyundan biridir. Bu boyların Üçoklar kolundan (sol kolundan) Oğuz Kağan'ın oğlu Dağ Han'ın soyundan geldikleri kabul edilir. Dulkadirli ve Halep Türkmenleri içindeki Eymürlü/İmirlü oymakları, Çıldır ve Tiflis’teki iyi halıcı ve keçeci Terekeme Oymağı bu boydandır.
"Eymür" kelimesi iyi durumda, varlıklı anlamında kullanılmıştır.
Ala-Yontlup/Ala-Yundlu: “Alaca atlı, hayvanları iyi” mânâsındadır. Yonca kelimesi bu boyun hatırasıdır.
Yüregir kavmi: biku, yani gecekuşu.
Üreğir boyu (Yüreğir şeklinde de yazılır) Oğuz Kağan Destanı'na göre Oğuz Türklerinin 24 boyundan biridir. Bu boyların Üçoklar kolundan (sol kolundan) Oğuz Kağan'ın oğlu Dağ Han'ın soyundan geldikleri kabul edilir.
Adana'nın metropol ilçelerinden biri bu boyun mensupları ile bağlantı kurulabilecek şekilde Yüreğir ismini taşımaktadır. Orta Toros ve Çukurova Üç-Oklu Türkmenlerinin çoğu, Adana’daki Ramazanoğulları bu boydandır.
"Yüreğir" kelimesi işleri düzenli, işleri yolunda anlamında kullanılmıştır.
Deniz Alp/Deniz Han: Sembolü çakır.
Iğdır kavmi: karcığay, falco columbarius, yani çakırdoğan.
Iğdir ya da Iğdır 12 kolu bulunan Üçoklar'ın bir koludur. Anadolu'nun çeşitli yörelerindeki bu isme sahip olan köyler boyun varlığını temsil etmektedir. Bozdoğanlı Oymağı, Anadolu’da yüzlerce yer adı bırakan İğdirler, İran’da büyük Kaşkay-Eli içindeki İğdirler ve Iğdır adı, bu boyun hâtırasıdır.
Büğdüz kavmi: italyu (tam olarak köpekleri alan anlamındadır), yani falco lanarius (Rusçada balaban), av için yetiştirilen dişi ya da kutsal doğan.
Türkler'in, Oğuz Boyu'nun Üç Oklar, Deniz Han kolundan bir oymaktır. Oğuzların Müslümanlaşmaya başladıkları X. Yüzyılda batıya göç olayında önemli rol oynadılar. Daha çok Batı Anadolu'ya ve Orta Anadolu'ya gelip yerleşmişlerdir. Dicle Kürtleri ilbeği olup, Hazret-i Peygamber’e elçi giden (622-623 yılları arasında Medîne’ye varan), Bogduz-Aman Hanedanı temsilcisi ve Kürmanç’ın iki ana kolundan Bokhlular/Botanlar, Yenikent-Yabgularından onuncu yüzyıldaki Şahmelik’in Atabegi Kuzulu, Halep Türkmenlerinden Büğdüzler bu boydandır.
Yuva kavmi: tuygun, yani yaşlı erkek çakırdoğan. Prof. Bazin Özbekçedeki karşılığını bulmuştur: kari erkek karciyağ. Büyük Selçuklu Sultanı Melikşâh (1072-1092) devrinde Suriye ve Filistin’i feth eden Atsız Beğ, 12. yüzyılda Hemedân batısında Cebel bölgesi hâkimleri Berçemeoğulları, Haçlıları Halep çevresinde yenen Yaruk Beg, Güney-Âzerbaycan’daki Kaçarlu-Yıva Oymağı bu boydandır. Ankara’da çok makbul yuva kavunu bu boyun yerleştiği ve adları ile anılan köylerde yetişir.
Kınık kavmi: cürre karcığay, yani çakırdoğanın erkeği (Farsça cürre = kuşların erkeği)
Kınık boyu Oğuz Kağan Destanı'na göre Oğuz Türklerinin 24 boyundan biridir. Bu boyların Üçoklar kolundan (sol kolundan) Oğuz Kağan'ın oğlu Deniz Han'ın soyundan geldikleri kabul edilir. Selçuklu hanedanı da bu boydandır.
İzmir'in bir ilçesi ve bu ilçede bulunan bir akarsu bu boyun mensuplarıyla bağlantılı şekilde Kınık ismini taşımaktadır.
"Kınık" aziz, değerli anlamına gelir. Büyük ve Anadolu Selçuklu devletleri, Orta Toroslardaki Üçoklu Türkmenler, Halep-Ankara ve Aydın’daki Kınık Oymakları bu boydandır.
DİĞER TÜRK BOYLARI:
Ulanyundluk kavmi: yağalbay, falco vespertinus, yani gece çakırdoğanı.
Tüger kavmi: küçügen, yani kuzuların büyük çakırdoğanı.
Carukluk kavmi: sarı karcığay, yani sarı çakırdoğan.
Karkin kavmi: sü büğürti, habiteos albicilla, yani balıkçılkartal, akkuyruklu kartal.
Yaşar kavmi: kirğu, yani atmaca (accipiter).
Balkarlar: Kuzey Kafkasya'daki Kabartay-Balkar Özerk Cumhuriyetinde yaşayan Türk boyu. Taulular (Dağlılar) veya Malkarlar diye de tanınırlar.
Balkarların menşei hakkında, değişik görüşler vardır. Bazı araştırmacılar, Balkar adının Bulgar'dan kaynaklandığını ileri sürmektedirler. Ekseri araştırmacılara göre ise uzun müddet göçebe bir hayat süren ve Karaçaylılarla birlikte yaşayan Balkarlar, adlarının, Kırım'dan göç ettikleri sırada kendilerine önderlik eden "Malkar" adında bir beyden geldiğine inanırlar. Menşelerinin, Hazar Türkleri'ne dayandığını ileri sürenler de vardır. Bunlara göre Balkarlar, 10 ve 11. yüzyıllara kadar bağımsız yaşamış, daha sonra Ruslar veya Osetler tarafından Kafkasya'ya sürülmüşlerdir.
Balkarlar, Altınordu ve Kırım hanlıklarının hakimiyeti altında kaldıktan sonra, 15. yüzyıl sonlarında, Kırım Hanlığıyla birlikte Osmanlı Devleti'nin hakimiyetine girdiler. Balkarlar arasında, giderek İslamiyet yayıldı. Uzun müddet Osmanlı himayesinde huzur ve güven içinde yaşayan Balkarlar, 1827 senesinde Rus hakimiyetine girdiler.
1917 Ekim devriminden sonra, Karaçaylılarla birlikte Kuzey Kafkasya Bağımsız Cumhuriyeti içinde yer aldılar. Kızılordu, 1921'de bu devlete son verince Balkarlar, Kabartay Bölgesine, Karaçaylar ise Karaçay-Çerkes Özerk Bölgesine yerleştirildiler. İkinci Dünya Savaşı sırasında Balkarlar ve Karaçaylılar birleşerek Sovyet hükümetine karşı çete savaşları başlattılar. Savaş sonrasında, Almanlarla işbirliği yaptıkları için, Orta Asya'ya ve Sibirya'ya sürüldüler. Yaşadıkları bölge olan Balkariye de, Gürcistan Sovyet Cumhuriyetine katıldı. 1957 senesinde çıkartılan bir kanunla, Balkarların büyük bir kısmı, Orta Asya'dan geri getirildiler. Kabartay Balkar Özerk Cumhuriyetine yerleştirildiler. Nüfusları 66.000 civarında olan Balkarlar, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği'nin dağılışından beri, yeni sistem içinde hayatlarını sürdürmektedirler.
Balkarlar, Malkar til (Malkar dili) ve Tau til (Dağlı dili) olarak adlandırdıkları, Kıpçakça kökenli bir dil konuşurlar. Balkarca'nın, dilbilgisi bakımından Karaçayca ile ortak özellikleri vardır. 1926 senesine kadar İslam harflerini kullanan Balkarlar, daha sonra Latin alfabesini ve 1940'ta da Kiril alfabesini benimsediler. Gelişmiş bir yazılı edebiyatları olmamasına rağmen, zengin bir sözlü edebiyatları vardır.
Kaçarlar: Türkistan, Âzerbaycan, İran ve Anadolu’da yaşayan Türkmen kabîlesi ve İran’da (1796-1925) tarihlerinde iktidar olmuş hanedan. Kaçar adı, Türkçe kaçmak kelimesinden türetilmiştir.
Moğollar (1206-1320) devrinden beri, Hazar Denizi kıyılarında otururlardı. İlhanlılardan Hülâgu Hanın (1256-1264), Alamut Batınîlerine ve Suriye’ye karşı giriştiği seferlere katılan Kaçarlar; Irak, Suriye ve Anadolu’ya kadar yayıldılar. İlhanlı Devleti yıkıldığı zaman, Suriye hududuna yerleştiler. Timur Han, Suriye’yi ele geçirince, onları esas vatanları olan Türkistan’a yolladı. On altıncı yüzyılın başında kurulan Safevî Devleti'nin (1502-1732) kurucusu Şah İsmail’i (1502-1524) destekleyen Kaçarlar; bu devirde vezirlik, başkumandanlık, beylerbeylik dahil, devlet kademelerinde vazife aldılar. Safevîlerin yıkılmasıyla, 18. yüzyılda, Afşarlar (1736-1749) ile mücadele ettiler. Afşarlı Nâdir Şah'a (1736-1747) düşmanca davranan Kaçarlar, Kuzey İran üzerinden Âzerbaycan’a yayıldılar. Kaçarlı Mehmed Ağanın Âzerbaycan valiliği sırasında, İran’daki hakimiyetleri kuvvetlendi. Zendlere (1749-1796) karşı 1779’da, Şiraz’da zafer kazanan Mehmed Ağa, İsfahan bölgesini alarak, şahlığını ilan etti. 1796’da Zendlerin hakimiyetine son veren Mehmed Ağa, İran’ı bütünüyle zaptetti.
Böylece, 1796’da kurulan Kaçar Devleti, Ruslarla mücadele edip, 19. yüzyılda Avrupa devletleriyle diplomatik münasebetler kurdu. Feth Ali Şah (1797-1834) devrinde, Fransa ve İngiltere’nin yanına çekilmek istenen İran’daki Kaçar Devleti, Çarlık Rusyası'nın Hint Okyanusuna inme politikasına karşı, ordusunu kuvvetlendirerek, Avrupa’dan teknik eleman, silâh ve malzeme getirtti. Feth Ali Şah, İran-Rus Harbi (1826-1828) sonunda imzalanan Türkmençay Antlaşması ile, İran ve Kafkaslar havalisindeki haklarını Rusya’ya vererek, Hazar Denizindeki Rus hakimiyetini kabul etti. Muhammed Şah (1834-1848) devrinde, Kuzey İran’da Acem asıllı Elbab Ali Muhammed’in talebesi İslâm düşmanı Bahâullah’ın kurduğu “Bahâîlik” ortaya çıktı. Bahâîler, Kaçarlı iktidarını tehdit edip, isyanlar çıkardı. Nâsireddin Şah (1848-1896), Bahaîleri kılıçtan geçirdi ise de, bir fedai tarafından öldürüldü. Doğu’nun fethedilmesi için Afganistan ve Herat’taki mücadeleler, Hindistan’daki Gürgâniyye (Babür) Devleti'nin (1526-1858) İngilizler tarafından yıkılmasına kadar devam etti.
Rusya, İngiltere ve Fransa’nın, İran bölgesindeki rekabeti, Kaçarlar Devleti üzerinde Avrupa devletlerinin iktisadî hakimiyetini arttırdı. Muzaffereddin Şah (1896-1907) devrinde, liberalizm ve meşrutiyet verilmesini isteyenlerin hareketleri karşısında, 1 Ocak 1907’de Meclis-i Şûrâ-yi Millî açıldı. Muzaffereddin Şah'tan sonra tahta geçen Muhammed Ali Şah (1907-1909), Meşrutiyet Anayasasını ilan etmesine rağmen, tatbik ettirmemesi üzerine, Âzerbaycan ve diğer eyaletlerde, Kaçarlı Hanedanına karşı, silâhlı mücadeleler ile isyanlar başladı. Muhammed Ali Şahın, Rus ve İngiliz kontrolündeki iktidarına ihtilalciler son verince, yerine oğlu Ahmed Şah (1909-1925) geçti. Birinci Dünya Harbinde tarafsız kalan Kaçarlar Hanedanının ülkesi, Ruslar ve İngilizler tarafından muharebe alanı olarak kullanılıp, buradan Osmanlı Devleti'ne saldırılar tertiplendi. Harp sonrasında, İran’da mahallî isyanlar ve ayrılma taraftarı hareketler gelişti. Bolşevik Rus orduları Kuzey İran’a girdi. İngilizler, Ahmed Şah'ı 1923’te Londra’ya götürünce, yerine, saltanat nâibi ve ordu başkumandanı Ali Rıza Han vekalet etti. 1924’te İran Millî Meclisini elde eden Ali Rıza Han, 1925’te kanlı bir darbe yaparak, Kaçarlar Hanedanına son verip, Pehlevî hükümetini (1925-1979) kurdu. Pehlevî hükümeti devrinde, Kaçarlar Hanedanından ve kabilesinden birçok devlet adamına vazife verildi.
Kaçarlar, bugün, Türkistan, Âzerbaycan ve kalabalık bir şekilde Esterâbat dahil İran’da yaşamaktadır.
Kıpçaklar (Kumanlar):Avrupalıların “Kuman” adını verdikleri kuzey Türkleri.
Kıpçakları, Bizanslılar “Kumanos”, Macarlar “Kun”, Ruslar “Polovets”, Almanlar “Falben” adıyla bilirler. İslamî kaynaklar ise “Kıpçak” (Kıfşak, Hıfşak) diye zikrederler. Genellikle, beyaz tenli, sarı saçlı ve mavi gözlüdürler. Batı Göktürkleri'nin bir kolu olduğu söylenen Kıpçakların, Kimek, Yimek, Kanglı ve Oğuz gibi Türk boyları ile irtibatları vardır.
Karahıtayların baskını ile, Güneybatı Sibirya’da İrtiş ve Ural nehirleri arasındaki yurtlarından, 11. yüzyılda çıkarıldılar. Volga üzerinden batıya göçtüler. Özi (Dinyeper) Nehrine kadar Karadeniz’in kuzeyindeki bozkırlara hakim oldular. Buralar “Deşt-i Kıpçak” şeklinde kendi isimleriyle anıldı. Bölgede yaşayan Bulgar, Alan, Burtas, Ulah, Mordva ve Hazarlar'ı hakimiyetleri altına aldılar. Rus sınırında yerleşen Karakalpaklarla savaştılar. Ruslarla, uzun yıllar (1061-1220) süren savaşlar yaptılar. Esir aldıkları Rusları, Kırım’daki Bizanslı tacirler vasıtasıyla Akdeniz ülkelerine sattılar. Bilhassa Rus knezleri arasındaki mücadelelerde yardıma çağrılmaları sebebiyle, akınlarını büsbütün arttırdılar. On ikinci yüzyıl boyunca Ruslarla savaştılar. Rusların meşhur İgör Destanı, 1185’te Kıpçaklara karşı düzenledikleri, fakat yenildikleri seferi konu almaktadır. Beylikler hâlinde yaşayan Kıpçaklar, çevreyi bu şekilde kontrol altında tutmalarına rağmen, tam bir birlik sağlayamadılar.
1222 yılında Moğollar, Kafkasları Derbent geçidinden aşarak Kıpçaklar üzerine yürüdüler. Ancak Kıpçak Başbuğları, Rus knezleri ile işbirliği yapıp, Moğolları Kalka Nehrine kadar sürdü. 1223’te yapılan Kalka Meydan Muharebesinde ise Rus knezleri ve Kıpçaklar müthiş bir bozguna uğradılar. Birçok Rus köy ve şehri yakılıp yıkıldı. 1236’da Batu Han, batı seferine çıktı. Rusları yendikten sonra İdil ile Özi nehirleri arasındaki bozkırlarda yaşayan Kıpçakları dağıttı (1239). Kıpçaklardan bir kısmı, Özi’nin batısına gidip kitleler hâlinde Macaristan’a girdiler. Bir kısmı ise, Orda İdil (Volga) sahasına yani Bulgar Türklerinin yurduna ulaştılar. Bulgar Türkleri, Kıpçaklarla kaynaşıp Kazan Türklerini meydana getirdiler. Batu Han, Macaristan’ı da itaatine aldıktan sonra, ordularını İdil’e kadar çekti ve Aşağı İdil boyunda, Altınordu Devleti'nin temelini attı (1242).
Yerli Kıpçak Türkleri, işgalci Moğolları, kısa zamanda kültürlerinin etkisi altında erittiler. Devlet adeta bir Kıpçak devleti hâlini aldı. Moğolların sadece adı kaldı. Türkçe konuşup Türkçe yazmaya başladılar. Bilhassa Batu’nun oğlu Berke Hanın Müslüman olması, Moğollar arasında İslâmiyet'in hızla yayılmasına yol açtı. İslâmiyet, 922 yılında Bulgar Hanı Almas Hanın Müslüman olarak Abbasî halifelerine tâbi olmasından sonra, bölgedeki Türk boylarının ortak dini hâline geldi. Yüzyıllarca, Rusları, Sibirya soğuğuna mahkûm eden Kıpçak Türklerinin hakim olduğu Altınordu Hanlığı, Timurlular'la giriştiği mücadele sonunda zayıf düştü.
Altınordu’nun hakim olduğu bölgelerde, Kazan (1437-1552) ve Kırım (1430-1783) hanlıkları kuruldu. Bu hanlıkların nüfusu, Kıpçak Türklerinden meydana geliyordu. Kazan Hanlığı'ndaki taht kavgaları, Rusları iyice güçlendirdi. 1552’de Korkunç İvan, Kazan Hanlığını yıktı. 1783’te Kırım Hanlığı, Rusya hakimiyetine girdi. Osmanlılar'ın zayıf dönemlerini iyi kullanan Ruslar, işgal ettikleri bölgelerdeki cami ve medreseleri yakıp yıktılar. Birçok Müslüman, Osmanlı topraklarına göç etti. Geride kalanlar, Rusların korkunç zulümlerine maruz kaldılar. 1917 Bolşevik ihtilali ve sonrasında din tamamen yasaklandı. Fakat bölgede meskûn olan Müslüman ahali, benliğini İslâmiyet sayesinde korudu. 1990’lara doğru dinî inançların serbest bırakılması ile bölgede İslâmiyet, eski günlerine kavuşma yolunda hızla ilerlemektedir.
Macaristan ve Romanya gibi ülkelere gidip yerleşen Kıpçaklar, Hıristiyanlaşarak benliklerini kaybettiler. On ikinci yüzyıl ve sonrasında, Mısır’daki Eyyubî ve Memlûklu devletlerine satılan Kıpçak çocukları, zamanla devletin idaresini ele geçirdiler. 1250-1382 yıllarında, Mısır’ı Kıpçak asıllı Memlûk hükümdarları idare ettiler.
Kıpçak Türkleri, kendilerine mahsus bir lehçe ile konuşurlardı. Macaristan ve Mısır’da Kıpçak lehçesinde kitaplar yazmışlardır. Kırım’da ticaretle uğraşan Kıpçak Türkleri ile irtibat kuran İtalyanlar, Codex Cumanicus adıyla ticareti ilgilendiren Kıpçakça bir lügat kitabı hazırladılar. Ayrıca, Alman misyonerleri, bu kitabı dinî yönden tamamlayan ilâhiler kısmını yazdılar.
Özbekler (Şeybaniler):On dördüncü yüzyıldan itibaren Orta Asya’da hakimiyet kuran, bugün çoğunlukla Özbekistan Cumhuriyetinde yaşayan Türk boyu.
Özbek halkının tarihinin ilk dönemlerine ait bilgi yoktur. Özbeklere bu ad, ilk olarak 1313-1340 yılları arasında hüküm süren, Altınordu Hükümdarı Gıyâseddin Muhammed Özbek tarafından verildi. Daha sonraları, 1412-1468 yılları arasında hüküm süren Ebü’l-Hayr’a bağlı Müslüman-Türklerin adı oldu.
Timur Han'ın 1405’te ölümünden sonra zayıflayan Timur İmparatorluğu parçalanmaya başladı. Bu sırada Aral Gölünün ve Seyhun Irmağının kuzeyindeki bölgede dağınık olarak yaşayan Özbekler, Ebü’l-Hayr’ın idaresinde toplanarak, 1428’de onu kendilerine han ilan ettiler. Kısa zamanda kuvvetlenip, çevredeki diğer boyları da hakimiyetleri altına aldılar. Timurlulardan, Harezm’i alıp, Urgenc’i zaptettiler. Siriderya (Seyhun) Irmağı kıyısındaki Sığnak, Arkuk, Suzak, Akkurgan, Özkent gibi şehirleri ülkelerine kattılar ve bunlardan Sığnak’ı başşehir yaptılar. Türkistan taraflarına seferler düzenledilerse de, Kalmuklara yenilerek Sığnak’a çekildiler. Özbeklerin bu zayıf durumundan istifade eden Karay ve Canibek adlı başbuğlar, Özbeklerden bir kısmını etraflarında toplayıp, Çağatay Hanı Esenboğa’ya başvurarak, kendilerine yurt vermesini istediler. Esenboğa, onları, Çağatay Moğol İmparatorluğunun sınır bölgelerine yerleştirdi. Canibek ve Karay’a tâbi olarak Özbeklerden ayrılan göçebe boylara, daha sonra Kazak veya Kırgız Kazakları adı verildi. Kırgız Kazaklarını yeniden hakimiyeti altına almaya çalışan Ebü’l-Hayr, 1468’de bir savaşta vefat etti. Ebü’l-Hayr’ın vefatından sonra, Özbekler, Çağatay Moğol hükümdarı Yunus Hana yenilerek dağıldılar. Yunus Han, Ebü’l-Hayr’ın oğlu Şah Budak’ı öldürttü. Dağınık halde bulunan Özbekler, bu hadise üzerine Şah Budak’ın oğlu Muhammed Şeybek’in (Şeybânî) etrafında tekrar toplanarak güneye doğru inmeye başladılar.
Bu tarihten itibaren Şeybânîler adıyla da anılan Özbekler, ilk zamanlar, Çağatay Hanı Mahmud Hanın himayesine girerek Türkistan’a yerleştiler. 1500 yılında Timuroğulları Devletindeki iç karışıklıktan yararlanarak, Buhara’yı zaptedip, Timur Hanedanına son verdiler. Mâverâünnehir tahtına, Muhammed Şeybânî geçti. Timur soyundan gelen Hüseyin Baykara’nın hüküm sürdüğü Harezm’i ve Hüseyin Safi’nin idare ettiği Hîve’yi de ele geçiren Özbekler, Çağatay Hükümdarı Yunus Hanın torunu Babür ile uğraştılar. Yapılan bir savaşta, Babür’ü mağlup ederek Taşkent’e çekilmek zorunda bıraktılar. Horasan tarafına da seferler düzenleyip, Belh ve Herat’ı ele geçirdiler. Çağatayların elinde bulunan Taşkent’i de zapteden Özbekler, Çağatay Hanı Mahmud Han ile kardeşi Ahmed Hanı esir aldılar. Böylece Türkistan, Mâverâünnehir, Fergana ve Horasan bölgelerine hakim olup, Orta Asya’nın en güçlü devleti hâline geldiler.
Özbekler, on altıncı yüzyıl boyunca İran’daki Şiî-Safevîler'le devamlı olarak savaştılar. Osmanlılar ve Hindistan’daki Babürlüler'le iyi münasebetler kurmaya çalıştılar. 17 ve 18. yüzyılın ortalarına kadar Astırhanlar Hanlığı'nın hakimiyeti altında kaldılar. 1740’ta, Nâdir Şah tarafından, Astırhanlar (Astrahan) Hanlığı yıkıldı.
Nâdir Şahın vefatından sonra, hakimiyet Canoğullarının yerine Mangıthanlar sülâlesine geçti. Canoğullarının hakimiyeti, 1860 yılına kadar devam etti. 1860’tan itibaren Türkistan içlerine doğru ilerleyen Rusların himayesinde, yarı bağımsız olarak devam eden Buhara Hanlığı'nın hakimiyetinde kalan Özbekler, Rusların baskısı altında yaşadılar. 1917’deki komünist ihtilalden sonra, Rus esaretine karşı harekete geçtiler. Buhara, 1920’de Ruslar tarafından tamamen işgal edilince, Mangıthanlar sülalesi de ortadan kalktı. Kadın-erkek, ihtiyar-çocuk demeden insanların kurşuna dizilmesi, cami ve mescitlerin kapatılıp din adamlarının şehit edilmesinden sonra, Buhara Halk Cumhuriyeti kuruldu. Bu cumhuriyet de 1924’te ortadan kaldırıldı.
Bugün Özbekler, 1991’de bağımsızlığını kazanan Özbekistan Cumhuriyeti'nde yaşamaktadırlar. 1984’te 17.5 milyon olan Özbekistan nüfusunun, 12 milyonu Özbeklerden meydana geliyordu. Ayrıca, Tacikistan’da 1 milyon, Türkmenistan’da 240 bin, Kırgızistan’da 450 bin, Kazakistan’da 2 milyon 400 bin kadar Özbek yaşamaktadır. Böylece Orta Asya Türk Cumhuriyetlerindeki toplam Özbek sayısı, 16 milyonu bulmaktadır.
Tatarlar: Türkistan’ın doğusundan, Cengiz İmparatorluğu zamanında Kırım ve Anadolu’ya yayılan bir kavim.
Muhtelif zamanlarda, muhtelif mânâlarda kullanılan Tatar kelimesi, daha ziyade Moğolları ve Türkleri ifade etmiştir. Tatar kelimesine, ilk olarak Orhun Kitabeleri'nde, İstemi Han'ın bir merasimine gelenler listesinde rastlanmaktadır. Aynı şekilde Kültigin ve Bilge Kağan kitabelerinde de Tatarlar, çeşitli vesilelerle anılır. Bu kitabelerde Otuz-Tatarlar olarak geçen kavim, Göktürk ve Uygur kitabelerinde Dokuz-Tatarlar şeklinde geçer. Bayan-Çur Kağan kitabesinde, Uygurlar'la Tatarların yaptıkları savaşlar anlatılır. Farklı devirlerde yazılan yukarıdaki kitabelere bakılırsa, Otuz-Tatarların Moğol, Dokuz-Tatarların ise Türk olmaları muhtemeldir.
Türk ve Moğol menşeli olmak üzere iki grup olarak kabul edilen Tatarların, Asya’dan batıya yayılmaları, iki dalga hâlinde olmuştur. Atilla zamanındaki savaşlar esnasında batıya gitmişlerse de, çoğunluğu geriye dönmüş ve bir kısmı, Kuzey Kafkasya ve Karadeniz’de Bulgar birliğini kurmuşlardır. Altıncı asırda, bu birlik dağılmış ve Balkanlar’a doğru göçmüşlerdir. İkinci dalga ise, Cengiz Hanın savaşları esnasında vuku bulmuştur. Moğol İmparatorluğunun dağılmasından sonra, batıya gelen Türk çoğunluklu Tatarlar, Altınordu Devleti'ni kurmuşlardır.
Moğolların Ortadoğu’ya yayılmaları esnasında, geniş bir Moğol ve Türk topluluğu da Anadolu’ya gelmiştir. Tarihî kaynaklarda Tatar olarak anılan bu zümrenin beyleri, İlhanlıların hizmetine girmişlerdir. On beşinci asırdaki kaynaklarda, bunlara, Kara Tatar denilmekle beraber, bunların aynı isimdeki boyla münasebetleri yoktur.
Anadolu’ya gelmiş olan Tatarlar, elli iki oymağa ayrılmışlardı. Orta Anadolu ve Doğu Anadolu’nun batı kesimlerinde zengin otlaklara sahiptiler. Hayvancılık sayesinde rahat bir hayat süren Tatarlar, vergi de vermiyorlardı. Yıldırım Bayezid Han'ın Anadolu’yu fethi sırasında Osmanlı hizmeti altına giren Tatarlar, menfaatlerini her zaman kuvvetli bir hükümdarın emri altında olmakta görmüşlerdir. Ankara Savaşı'ndan sonra Timur Han tarafından, Anadolu’dan göçe zorlanan Kara Tatarların büyük bir kısmı sürülmüştür. Anadolu’da kalabilenler de, zamanla Türkleşmişlerdir.
Göç etmeyip, Anadolu’da kalanlar, Fetret Devri'nde şehzadeler arasındaki mücadelede, önemli rol oynamışlardır. Sultan Çelebi Mehmed Han (1413-1421), iktidarı ele geçirdikten sonra, bunları Filibe civarında yerleştirmiştir.
Tatarların Türk olanları, günümüzde Rusya’nın ve dünyanın muhtelif bölgelerine yayılmışlardır. Tataristan, Başkırdistan, Çuvaşistan, Astırhan, Batı Sibirya, Ukrayna, Kafkasya, Türkistan ve Kırım’da toplu veya dağınık halde yaşamaktadırlar. Bu bölgelerin dışında Finlandiya, Mançurya, Kore, Japonya, ABD, Birleşik Almanya ve Türkiye’de Tatarlar bulunmaktadır. Ancak, Mançurya, Kore ve Japonya’daki Tatarların ekseriyeti, Türkiye’ye göç etmişlerdir.
Zamanımızda, özellikle Eskişehir civarında yaşayan ve Tatar olarak bilinenler ise, Kırım’dan göçmüş Türklerdir.
Varsak Boyu (Varsaklar): Oğuzlar'ın Üçok koluna bağlı bir Türk Boyu.
Ulaş, Elvanlı ve Kusun gibi obalara ayrılırlardı. On üçüncü asırda, Anadolu’ya gelerek, Tarsus-Mersin civarındaki dağlık araziye yerleştiler. Osmanlı-Karamanlı mücadelesinde, Karamanoğulları tarafında yer aldılar. Memlûklar'la da komşu olduklarından, zaman zaman Karamanlılara karşı da tavır aldılar. Varsakların bir kısmı, Çelebi Sultan Mehmed zamanında, Osmanlı idaresi altına alındı. Osmanlı-Akkoyunlu savaşında, bir kısım Varsaklar, Akkoyunlu tarafını tuttu. Savaş sonunda, Uzun Hasan’la birlikte İran’a gittiler (1473). Anadolu’da kalanları, Fatih Sultan Mehmed Han'a tâbiiyetlerini arz ettiler. İkinci Bayezid’e karşı Cem Sultan'ı destekleyen Varsaklar, Yenişehir Savaşından sonra, bu işten vazgeçtiler. Osmanlı-Memlûk mücadelesinde, Memlûklar lehine hareket edip, İçel sancak beyliğini ele geçirdiler. Ancak, Sadrazam Davud Paşa, bunları denetim altına alarak, çoğunluğunu, Karaman, Kırşehir, Antalya, Aydın ve Maraş tarafına sürgün edip yerleştirdi (1487). Bu durum, Varsakların bir daha devlet aleyhine birleşmelerine imkân vermedi.
Yakutlar: Sibirya’nın kuzeydoğusunda yaşayan bir Türk boyu.
Sahalar adıyla da bilinen Yakutların, Gulıganlarla (Kurıkanlar) Tunguzların karışmasından meydana geldiği tahmin edilmektedir. Kurıkanların, 7. yüzyılda Çin sarayına hediyeler verdikleri, Göktürk Devleti'ni ikinci defa kuran İlteriş Kağan'a karşı çıktıkları bilinmektedir. Yakutlar, 10. yüzyıldan sonra, Moğol istilaları yüzünden yurtlarını terk ederek, Selenga Irmağının aşağı kıyılarında, Angara ve Lena ırmaklarının yukarı bölgelerine göçtüler.
On yedinci asrın başlarında Ruslar, Asya’yı ele geçirme tasavvurlarını gerçekleştirmek üzere, Yakutların ülkesine girmeye başladılar. 1620-1630 yılları arasında tamamen işgal ettiler. Yakutlar, zaman zaman ayaklandılar ise de, bir netice elde edemediler. Bu tarihten sonra Yakutların büyük çoğunluğu, Rusların etkisiyle Hıristiyanlaştı. Buna rağmen Şamanî inançlarını da devam ettirmişlerdir.
İyi at yetiştirmeleriyle tanınan ve zengin insanlar olan Yakutlar, Rusların zulmü altında fakirleştiler. Yakutistan, Çarlık Rusya’sında siyasî suçluların sürgün edildiği bir ülke durumuna geldi. Diğer bölgelerden Rus nüfus göçürülerek, Yakutistan'da iskân edildi. Sürgünler, Yakut ülkesinde, Batı kültürünü ve muhtariyet (özerklik) fikrini yaydılar. On dokuzuncu asırda, kültürlü kimseler yetişti. 1900’lü yılların başından 1917 ihtilâline kadar, bağımsızlık mücadelelerine devam ettiler. 1920-1921’de kurulan Yakut Millî Hükümeti, komünistlere karşı savaştı. Fakat, Moskova’nın güçlü ordusu karşısında mağlup oldular. Ruslarla yapılan barış neticesinde Yakutistan, Sovyet Sosyalist Muhtar Cumhuriyetini kurdular (1922). Fakat Ruslar, 3.062.000 km2'yi bulan Yakutistan’ı, kolonizatör Ruslarla iskân ederek, Yakut nüfusunun oranını devamlı düşürmektedir. 1970 sayımına göre Yakutların nüfusu, 602.000 idi. 1992’de, 944.000’e yükselmiştir.
Yüe-çiler (Yüeçiler):Eski Türk kavimlerinden. Çince kaynaklarda “Yüeh-ch’ih” olarak geçer.
Yüe-çilere, tarihî kayıtlarda, ilk defa M.Ö. 3. yüzyılda rastlanır. Çin’in kuzeyine hakimdiler. Anayurtları, Orta Asya’da Tanrı Dağları ile Kan-su havalisiydi. Büyük ve Küçük Yüe-çiler olmak üzere ikiye ayrılırlardı. M.Ö. 3. yüzyılda Çin’in Şansi ve Kan-su eyaletlerinde, kuvvetli bir devlet kurdular. Çinlilerle sıkı münasebette bulundular. Çin kültürünü benimsediler. Millî kıyafet ve dilleriyle, Çinlilere benzediler. Hunlar'ın meşhur imparatorlarından Mete, Yüe-çileri, M.Ö. 203 yılında mağlup etti. Yüe-çiler devleti yıkıldı. Çin’den çıkarak, Orta Asya’ya göçtüler. Makedonyalı İskender’in, Baktria (Belh) bölgesinde kurduğu Grek hakimiyetine, M.Ö. 166’da son verdiler.
M.Ö. 129’da, Türkistan’a yerleştiler. Türkistan’da kuvvetli bir devlet kurdular. İran’ın doğusunu ele geçirerek, Partlarla komşu oldular. Partlara M.Ö. 127’de yenilince, beş ayrı beyliğe ayrıldılar. Bir asır birlik olamadılar. Kuşan Beyi Kucula, merkezleri Belh olmak üzere, Yüe-çiler’i, M.Ö. 25’te birleştirdi. Yüe-çilere, Kuşanlar denmeye başladı. Yüe-çiler, önce Çin kültürünü, sonra da Budizm inancını benimsediler. Bundan sonra, Türklük vasıflarını, benliklerini kaybedip, tarihten silindiler.
Oğuz kelimesinin türeyişiyle ilgili çeşitli fikirler ileri sürülmüştür. Kelimenin boy, kabile mânâsına gelen “Ok” ve çokluk eki olan “z” nin birleşmesinden Ok-uz (oklar, koylar) anlamında olduğu ileri sürüldüğü gibi, oyrat (haşarı, yaramaz) kelimesinin eş anlamlısı olduğunu iddiâ edenler de vardır. Ancak kelime, Anadolu ağızlarında halim selim, ağırbaşlı mânâlarına da kullanılmaktadır. Arap kaynaklarında ise guz veya uz şeklinde geçmektedir.
İlk zamanlar Üçok ve Bozok adlarıyla iki ana kola ayrılmış olan Oğuzlar, daha sonraki devirlerde, Dokuz Oğuz, Altı Oğuz, Üç Oğuz adlarında boylara da ayrıldılar. Oğuzlar, yirmi dört boydan meydana gelmişti. Bunlardan on ikisi Bozok, on ikisi Üçok koluna bağlıydı. Tarihçiler, hazırladıkları cetvellerde Oğuz boylarının adlarını, sembollerini ve ongunlarını (armalarını) göstermişlerdir. Buna göre, Bozoklar; Kayı, Bayat, Alka Evli, Kara Evli, Yazır, Dodurga, Döğer, Yaparlu, Afşar, Begdili, Kızık, Kargın; Üçoklar ise; Bayındır, Peçenek, Çavuldur, Çepnî, Salur, Eymur, Ala Yundlu, Yüreğir, İğdir, Büğdüz, Yıva, Kınık boylarına ayrılmışlardı. Bugün Türkiyede yirmi dört Oğuz boyuna ait işaret ve yer adlarına çok rastlanmaktadır.
Oğuz adına ilk defa Yenisey Kitabelerinde rastlanmaktadır. Barlık Irmağı yöresinde bulunan bu kitabelerde; Altı Oğuz budunda sözü yer almaktadır. Öz Yiğen Alp Turan adlı bir beye ait olan bu kitabelerin yazıldığı devirde, Oğuzlar, Göktürkler'in hakimiyeti altında altı boy hâlinde Barlık Irmağı kıyılarında yaşamakta idiler.
Altıncı yüzyıldan itibaren Göktürklerin idaresinde toplanan Türk kabilelerinden bir kısmı gibi Oğuzlar da kendi aralarında birlik kurarak Tula-Selenga ırmakları bölgesinde Dokuz-Oğuz Kağanlığını meydana getirdiler. Göktürk kağanlığının, Kutlug Şad (İlteriş Kağan) tarafından 682de ikinci defa kurulmasından sonra, Göktürkler, hâkimiyetlerini kabul etmeyen Oğuzlar üzerine yürüdüler. Tula Irmağı kıyısında yapılan kanlı bir savaşta, Oğuzlar yenildiler. Fakat, Göktürklerin hâkimiyetini kabul etmediler. İlteriş Kağan, Oğuzlar üzerine birçok sefer düzenledi ve Baz Kağanı öldürdü. Oğuzların merkezi Ötüken ve çevresini ele geçirdi. Bu yenilgi karşısında İlteriş Kağanın hâkimiyetini kabul etmek zorunda kalan Oğuzlar, Göktürklerin Kırgız seferine katıldılar. Göktürk hakanlarından Bilge Kağan zamanında isyan ettiler. Bir sene içinde bir kaç defa harbe giren Oğuzlar; yenilerek, geri çekildiler. Daha sonra Dokuz-Tatarlar ile ittifak kurarak Göktürklerle mücadele ettilerse de yine bozguna uğrayarak, Çin taraflarına göç ettiler. Bir müddet sonra tekrar eski yurtlarına döndüler. Bu mücadelelerde zayıflayan Göktürkler, 745te Uygurlar tarafından yıkıldı. Bu esnada Uygurlara yardım eden Oğuzlar, Uygur Devletinin dayandığı başlıca boylardan biri oldu. Uygurlarla birlikte Basmıl ve Karluklar'a karşı savaştılar. Fakat zaman zaman Uygurlara karşı da isyan etmekten geri durmadılar. Eski müttefikleri Dokuz-Tatarlar ile birleşerek Uygur Kağanı Moyunçura karşı cephe aldılar. Zaman zaman Çine gittiler. Daha sonra Çinden çıkarak eski yurtlarına döndüler. Uygur Devletinin yıkılması üzerine batıya göçerek Sir Derya (Seyhun) kıyılarına ve onun kuzeyindeki bozkırlara yerleştiler. Onuncu yüzyılda, göçebe hayatı yanında, yerleşik bir hayat sürmeye de başladılar. Göçebe Oğuzlar, daha ziyade koyun, at, deve, sığır yetiştiriciliği ve ticaretle uğraşıyorlardı. Yerleşik Oğuzlar ise, Sabran (Karacuk), Suğnak, Karnak, Sütkent gibi şehirlerde oturuyorlardı. Onuncu asırda henüz Müslüman olmamış olan Oğuzlar, inanışları gereği bir takım ibadet ve âyinleri yerine getiriyorlardı. Ancak yaşayış bakımından İslâmiyet'e uygun tarafları vardı. Soy temizliğine ehemmiyet verirlerdi. Bilhassa zina gibi suçların cezası ölümdü.
Onuncu asrın başlarında Oğuzlar, Mâverâünnehir çevresinde yerleşip, Yabgu denilen hükümdarın idare ettiği bir devlet kurdular. Devlet ve millet işlerinin bir mecliste istişare edildiği ve subaşı denilen ordu kumandanı, Yabgunun vekili ve nâibi olan tegin, İnal ve Tarkan unvanlarını taşıyan memurlar vardı. Oğuzların bu sıradaki başşehirleri, Sir Derya kıyısındaki Yeni Kent idi. Yabgu Devleti zamanında Oğuzlar, Üçok ve Bozok diye iki kısma ayrılmışlardı.
Onuncu asrın sonlarında İslâm dînini kabul ederek iyice güçlenen Oğuzlar, komşuları Peçenekler ve Hazarlar ile savaşlar yaparak onları yendiler. Fakat 11. yüzyılın ortalarında, Oğuzların İslâm dînini kabul etmemiş olan bir kısmı, Kıpçaklar'ın baskısıyla yurtlarını terk ederek Karadenizin kuzeyinden Tuna boylarına, oradan da Balkanlara indiler. İslâm dînine girmedikleri için etraflarını saran Hıristiyan devletlerin baskısıyla kısa zamanda benliklerini kaybederek, örf, anane ve geleneklerini unuttular. Eriyip, yok oldular. Geri kalanları da Bizans hizmetine girdiler. 1071de yapılan Malazgirt Meydan Muharebesi'ne Bizanslıların yanında katıldılar. Fakat çok geçmeden Selçuklular tarafına geçtiler.
İslâm dînini kabul eden Selçuk Beyin idaresindeki Oğuz boyları ise, Oğuz Yabgu Devleti hükümdarının, kendilerine kötülük yapacağından çekinerek, yurtlarından ayrılıp İslâm diyarı olan Horasan taraflarına gittiler. Mâverâünnehirde kalan diğer Oğuz boyları da, Kıpçakların hücum ve baskıları sonunda dağıldılar. Böylece Oğuzlar Devleti yıkıldı. Yerlerinde kalan Oğuzlar ise Karaçuk dağları bölgesinde, Mangışlakda ve Seyhun Nehri kıyılarında yerleştiler. Daha sonra Karahıtayların ve Karlukların baskısı netîcesinde, Horasana gelip Selçuklulara tâbi oldular.
Selçukun büyük oğlu Arslan İsrâil, Horasanda hâkimiyet kurup, diğer Oğuz boylarını idaresi altında topladı. Daha sonraları, Tuğrul ve Çağrı Beyler idaresindeki Selçuklular, Sâmânoğulları ile ittifak kurarak, Karahanlılar'a ve Gazneliler'e karşı mücadele ettiler. Selçukluların başarılı idareleri sebebiyle pekçok Oğuz boyu onların hâkimiyetinde toplandı. Birçokları yerleşik hayata geçti.
Selçuklu Devletinin kurulmasında esas rolü oynayan Oğuzlar ve diğer Oğuz boyları, 11. yüzyılın ikinci yarısından itibaren akın akın İran, Irak, Anadolu ve Suriyeye doğru yayıldılar. Selçuklu Devletinin sınırlarını Ceyhun Nehrinden Akdenize kadar genişlettiler. İslâmiyet'i kabul etmeden önce dünyevî maksatlar ve kuru cihangirlik için çalışan, harp eden ve soylarının temizliğiyle tanınan Oğuzlar, İslâm dînini kabul ettikten sonra, Allahü teâlânın yüce dîni olan İslâmiyet'i yaymaya gayret ettiler. Gittikleri yerlerde doğruluğun, adaletin, ilmin ve medeniyetin savunuculuğunu yaptılar. İnsanlara hizmet etmek, ilmin ve medeniyetin yayılmasını sağlamak için pekçok cami, medrese, kervansaray, hamam ve köprü yaptırdılar. Büyük Selçuklu, Türkiye Selçukluları, Akkoyunlular, Salgurlular, Artukoğulları, Karamanoğulları, Ramazanoğulları, Dulkadiroğulları ve Osmanlı devletlerini kurarak İslâm dîninin yayılmasına hizmet ettiler. İslâmiyet'in ve Müslümanların yok edilmesi için çalışan Haçlılara karşı parlak zaferler kazandılar. İslâmiyet'e, ilme ve adalete karşı olan ortaçağ Avrupasına pekçok yenilikleri götürdüler. Dokuz yüz sene boyunca, kurdukları devletlerin sınırları içinde yaşayan bütün unsurlara karşı İslâm dîninin emirleri doğrultusunda hareket ederek, hizmet ettiler. Bugün Türkiye, Âzerbaycan, İran, Türkmenistan, Afganistan, Irak ve Suriyede yaşayan Türkler, Oğuzların neslindendir.
Oğuz teşkilâtı, yirmi dört boyun çıkardığı sülâleler ve meşhûr şahsiyetleri:
Bozoklar Üçoklar ile birlikte Oğuzlar'ın iki ana kolundan biridir. 12 kola ayrılan Bozoklar'ın kolları şunlardır:
Gün-Alp/Gün-Han: Sembolü şâhin
Kayı kavmi: sungur (Reşidüddin’in listesinde şahin olarak geçer), yani şahinlerin en büyüğü olan akdoğan.
Kayı Boyu Oğuzların Bozok kolundan bir boydur. Osmanoğlu Hanedanı'nın da bu boydan olduğu savlanır. Kayı kelime anlamı olarak kuvvet ve kudret sahibi demektir. Kayı boyunun damgası, iki ok ve bir yaydan oluşur. Babası Gün Han ve dedesi Oğuz Han olan Kayı Han'ın bu boyun ilk atası olduğu düşünülmektedir. Tarih boyunca Kayı Boyunun yerleştiği bölgeler; Hindistan: Babür devleti, İran, Irak, Suriye, Urfa: Karacadağ da ikamet etmişlerdir. Süleyman Şah(Ertuğrul Gazi nin Babası Fırat nehrini geçerken boğulmuştur., Konya, Ankara: Kayı köyleri, Kastamonu: Aşagı Kayı Köyü ve Yukarı Kayı Köyü, Çorum Osmancık'ta Osmangazi doğmuştur. Adını burdan alır., Amasya, Sinop, Bilecik, Bursa, Edirne, Selanik - Kaza-i Cuma Cuma kazası(Namı diğer Kayılar Kazası) diye tahrir defterlerinde ve fermanlarda geçer. Aşağı Kayılarve Yukarı Kayılar diye ikiye ayrılırlar, Çanakkale: Kayalar Köyü [Ayvacık ilçesine bağlı]], Çankırı, Samsun ilinin Çarşamba ilçesine bağlı Yeniköse köyü; Erdoğmuş yerel lehçe ile Erdemuş Uzun İsinler(Molla İsinler); Kuzlu (oğuzlu karyesi diye tapu tahrir defterlerinde geçer.)veya Anadoluda nüfus kayıtlarında kuzlu küy - Kozlu köy diye geçer .Meşhur Cem Kozlu buralıdır; Çalcılar; Hasan Köyü; Karapınar Köyü Bakınız: Karapınar muharebesi; Çalcılar; Köseler; Ağustos; KaraferyeBakınız:Karafere Muharebesi; Sele; İn ObasıYerel ağızda "İnebosu" olarak anılır. Köyün üst başında bir kaç tane mağara bulunmakta ve bunlar eskiden beri kutsal yerler olarak taninmakta. Topçular ve Cuma tekkesi arasinda Sarikaya eteklerinde kurulmustur. Yeni adi Akrini'dir ve Sakarya Karasu kökenli ortodoks Lazlar yasamaktadir. Mübadelede, In Obasi halki Cerelli ve diger yakin köylerden az sayida aileyle birlikte Manisa, Samsun-Havza, Sivas-Divriği, Elazig'in yakin köyleri ve Nigde civarina yerlestirilmislerdir. Parçalanmiş olan aileler daha sonra Havza (Seyhkoyun ve Hacidede köyleri)ve Manisa (Merkez Yeniköy)de toplanmislardir. In Obasi köyde bulunan Öksüz Baba türbesi ve vakfiyla beraber kutsal inleriyle taninirdi.;Cerelli Cerelli köyü simdiki adi Haravgi olan eski Cuma yakininda bir köydür. Halkindan bir kismi In Obasi köylüleriyle akrabaliklari nedeniyle 1924 mübadelesinde Anadolu'da ayni yerlere yerlesmislerdir. Cerelli köyünde, tipki Cuma gibi, su anda oturum bulunmamaktadir. Sarigöl altinda bulunan kömürün islenmesi amaciyla kurulan 4 büyük termik santralinin yarattigi hava kirliligi Kaylar ovasinin bir kismini yasanmaz duruma getirmistir. Bu nedenle Cuma (Haravgi) kazasi ve ona bagli bazi köyler su anda bosaltilmis bulunmaktadir.; Topçular; Baraklı; Çerkesköy; Çeşme Aydos; Gülünç; KölemezKölemez,koyun sütünden yapılan bir süt mamülü olup koyun sütü koyulaştığı zaman kaymak kıvamında yapılan ve yörüklere mahsus bir süt yiyeceğidir.Ortakçıların sürü sahiplerine sürülerin sütten kesilmelerinin son demlerinde verilen nefis yiyeceğin adıdır. Kölemezliler urfa karacadağ dan gelen kayı aşireti olmaları ve bir kısmının eyyübilerle bağlantılı olması nedeniyle(çocuklarında eyüp ve halit isimlerinin babadan oğula intikalinde de görülmektedir.) ve Eyyübiler in kölemenlerle bağlantılı olduğundan kölemezliler kölemenlilerle bağlantılı olabilir.; Uçana; Nalbantköy; İğneli; Kurtlar; Debre; Sulpa; Durutlar; Oyvodina; Muralar; Kırımşa; Arabina; Komana; Kaynak; Eleviç; Soroviç; Noyrat Gölü; Sotur; Orhan; Kruşar; Sarıkulak; Bulgar; Milas; Yeniköy; Tarman; Dustan(Farsi, Dostlar demek); Kalburcular; Demirciler; yayla; Dedeler; kale obası; bağçeli obası; Ahmetli; Köçek Ahmetli; Çamurlu; Kuranekeş*Akpınar; Kadirli; Tatarcılar; Kırçova; Komana; Türbe; Celalli; Haydarlı; Cuma Tekkesi; Hacılar; Gaziler; Moğol; Karaağaç; Çakırlar; Sarı musalar; Rahmanlı; İsar; İbişli; Menteşeli; İbişli; Hacı Morti; Aksaklı; Baraklı; Ayna Obası; Topçular; Veranlık; Üsküpler; Köseler; Yüz Obası; Yunuslu; Menteşeli; Kırımşa; Habillu; Muhinler; Koçana; Katransa; Terepişte; Frankoça; arkadohor; urupan; Çalışan; Öküz Obası; Ahmet Obası; Adil obası; Filan Obası; Karlı Dağ; Karaferye; Karaahmet; İsmailler; Cevadlı; Sofular; Işıklar; aşağıkayıkoyü Türkiyenin bir çok ilinde bulunmakla beraber en büyük kayıköyü kastamonu tosya ilçesindedir.aşağıkayı köyü olarak bilen köyün deniz seviyesinden yüksekliği 1100 metre olup kastamonunun en büyük 3. köyüdür ve yerleşim alanı 1.000.000 metrekere civarındadır.Kayı hanın orta asyadan göç etmesiyle başlayan kayı boyunun bir uzantısı olup,yaklaşık olarak 400 yıldır bu bölgede yerleşimini sürdürmektedir
Bayat kavmi: ükü, yani grandük.
Bayat boyu Oğuz Kağan Destanı'na göre Oğuz Türklerinin 24 boyundan biridir. Bu boyların Bozoklar kolundan (sağ kolundan) Oğuz Kağan'ın oğlu Gün Han'ın soyundan geldikleri kabul edilir.
Afyonkarahisar ve Çorum'un birer ilçesi bu boyun mensuplarıyla bağlantılı şekilde Bayat - Bayat ismini taşımaktadır.
"Bayat" kelimesinin Eski Türkçe'deki anlamı varlıklı, devletlidir. Maraş ve çevresine hâkim olan Dulkadiroğulları, İran’da Kaçarlar, Horasan’da Kara Bayatlar, Maku ve Doğubeyazıt hanları, Kerkük Türkmenlerinin çoğu, bu boydandır. Dede Korkut kitabını 1480’de Hicaz’da yazan Tebrizli Hasan ve meşhûr şâir Fuzûlî bu boydandır
Akbölük kavmi Alka Evli,: küyenek, yani kerkenez. Nereye varsa başarı gösterir” mânâsındadır. Türkiye ve Âzerbaycan’daki Alaca, Alacalılar adı taşıyan yerler bu boyun hatırasıdır.
Karabölük (Karaevli) kavmi: küyenek sarı, yani küçük sarı kerkenez (küye’nin nek’le kısaltılmışı).
Karaevli boyu Oğuz Kağan Destanı'na göre Oğuz Türklerinin 24 boyundan biridir. Bu boyların Bozoklar kolundan (sağ kolundan) Oğuz Kağan'ın oğlu Gün Han'ın soyundan geldikleri kabul edilir.
"Karaevli" kelimesi kara çadırlı anlamında kullanılmıştır. Karalar ve karalı gibi coğrafî yer adları bunlardan kalmadır.
Ay-Alp/Ay-Han: Sembolü kartal.
Yazgır kavmi: turumtay (Reşidüddin’inde çakır olarak geçer), yani bozdoğan.
Yazır boyu Oğuz Kağan Destanı'na göre Oğuz Türklerinin 24 boyundan biridir. Bu boyların Bozoklar kolundan (sağ kolundan) Oğuz Kağan'ın oğlu Ay Han'ın soyundan geldikleri kabul edilir.
Denizli'nin Acıpayam ilçesinin bir beldesi Bu boyun mensupları ile bağlantılandırılabilecek şekilde Yazır ismini taşımaktadır.
"Yazgır" kelimesi yurdu geniş anlamında kullanılmıştır. Ab-Yabgu devrindeki Yenibent Yabguları, Batı Türkistan’daki Cend Emirleri, Kara-Daş denilen Horasan Yazırları, Ahıska’dan aşağı Kür boyundaki Azgur-Et (Azgur Yurdu) Kalesi, Kürmanç Kürtlerinin Azan Boyu, Toroslardaki Gündüzoğulları Hanedanı bu boydandır.
Tukirka (Dodurga) kavmi: kızıl karcığay, yani kızıl çakırdoğan.
Dodurga boyu Oğuz Kağan Destanı'na göre Oğuz Türklerinin 24 boyundan biridir. Bu boyların Bozoklar kolundan (sağ kolundan) Oğuz Kağan'ın oğlu Ay Han'ın soyundan geldikleri kabul edilir.
Çorum'un bir ilçesi bu boyun mensupları ile bağlantılandırılabilecek şekilde Dodurga ismini taşımaktadır.
"Dodurga" kelimesi egemen anlamında kullanılmıştır. Tarih içinde Moğol unsurların da dahil olmuş bulunduğu bir boydur. Sivas doğusundaki Tödürgeler bu boydandır
Tokar/Töker/Döğer: “Dürüp toplar” mânâsındadır. Yenikentli Vezir Ayıdur, Harput-Diyarbakır-Mardin hâkimleri, Artuklular, Sincar-Siverek, Suruç arasında hâkim eski Caber Beyleri, Memluklar devrinde Halep Döğeriyle Hama Döğerleri, bugünkü Mardin-Urfa arasında yirmi dört oymaklı Kürt Döğerleri, Hazar Denizi doğusundaki Saka Boyu Takharlar; Şavşat’taki Ören kale, To-Kharis ve Malatya’nın Tokharis bucağı, Dağıstan’daki Digor ve Kars ve Arpaçay sağındaki Digor kazası bu boydan hatıradır.
Yaparlı: “Misk kokulu” mânâsındadır. Zaza Çarekliler ve misk ticareti yapan Yaparı Oymağı bu boydandır. Yaparı Oymağının Akkoyunlu ve Giraylı camilerinin mihrap duvar harcına bu güzel ıtriyattan kattıklarından hâlâ hoş kokmaktadır. Diyarbakır ve Kırım’da hatıraları vardır.
Yıldız-Alp/Yıldız Han: Sembolü tavşancıl
Afşar kavmi: jürra Laçin, yani erkek falco peregrinus.
Avşar boyu (daha ziyade İran coğrafyasında, Afşar şeklinde de yazılır) Oğuz Kağan Destanı'na göre Oğuz Türklerinin 24 boyundan biridir. Bu boyların Bozoklar kolundan (sağ kolundan) Oğuz Kağan'ın oğlu Yıldız Han'ın soyundan geldikleri kabul edilir. Avşar, Yıldız Han'ın bir oğludur.
Türklerin tarihi coğrafyası içinde pek çok yer bu ismi taşımaktadır. Ayrıca yaygın bir soyadı olarak günümüze kadar gelmiştir. Günümüzde yerleşik olmalarına rağmen, bir kısmı, adetlerini halen devam ettirmektedirler. Bugün Kayseri’nin Pınarbaşı ilçesine bağlı bir kısım köyler ile, aynı ilçenin Pazarören beldesi ve bu belde çevresindeki köylerinden pek çoğu, Kayseri ilçesi ve Tomarza’nın Toklar beldesi çevresindeki köylerin yarıdan fazlası, Avşarlara aittir. Ayrıca Adana’ya bağlı Mağara ilçesi köylerinden Ayvad ve Ağdaşalanı köyleri de, Avşarlar tarafından iskân edildiği gibi, Çukurova’da mevcut bazı Avşar köylerinden başka, Kastamonu, Bolu, Muğla, Isparta ve Antalya yörelerinde pek çok Avşar köy adına rastlanır.
Malazgirt Savaşı'ndan sonra, Anadolu’ya Türkmenlerle beraber göç eden Avşarlar, Anadolu Selçuklu Devleti’nin uç bölgelerine yerleştirilmişlerdi. Genel olarak, Anadolu’da yerleşim yerleri arasında Avşar adı, Kayılardan sonra ikinci sırada gelmektedir. Bu yer adları, Avşarların, Anadolu coğrafyasının fetih ve iskanında Kayılar ve Kınıklar gibi birinci derecede rol oynadıklarını göstermektedir.
Avşarlar Türk tarihinin farklı aşamalarında kendilerinden söz ettirmişlerdir. Bu aşamalar aşağıdaki maddelerde toplanabilir.
* Büyük Selçuklu Devleti'nin bölünerek zayıflamasından sonra, 12. yüzyılın ilk yarısında bir süre bağımsız, bir süre de Irak Selçuklularına bağlı şekilde sürdürdükleri beylik.
Büyük Selçuklu Devleti'nin kuruluşundan önce, diğer Oğuz boyları ile beraber Avşarlar da Kıpçak Çölünde yaşarlardı. 1135-1136 yıllarında, reisleri Arslanoğlu Yakup Bey kumandasında güneye inerek Huzistan’a yerleştiler. Yakup Bey’den sonra Avşarların başına Küşdoğanoğlu Aydoğdu geçti. Şumla lakabıyla anılan bu bey, Büyük Selçuklu Devleti’nin zayıflamasından faydalanarak, Huzistan’da Selçuklu hakimiyetine son verdi ise de, 1159’da Irak Selçuklu Devleti sultanı Melikşah gelerek tekrar Huzistan’a hakim oldu. Bu devrede, Şumla da Melikşah’ın hizmetine girdi. 1194 yılında, Abbasi halifesi En-Nasır li-Dinillah, veziri İbn-ül-Kassab kumandasında Huzistan bölgesine bir ordu gönderdi. İbn-ül-Kassab, Huzistan’ın başşehri Tuster’i ve birçok kaleleri zaptettikten sonra, Şumla’nın ailesini ve çocuklarını toplayıp Bağdat’a götürdü. Böylece Huzistan’daki, Avşar Şumla ve oğullarının hakimiyeti sona erip, ülke, halifenin topraklarına katıldı.
* Çeşitli kaynaklar, Karamanoğulları Beyliğini kuran ailenin, Avşar boyuna mensup olduğu belirtmektedir.
* İran tarihi ve dolaylı şekilde de Osmanlı tarihi üzerinde önemli rol oynayan Avşarlar ise Anadolu’ya 13. yüzyılda göç edenlerdir.
Bu ikinci göç hareketi sırasında Anadolu’ya gelen Avşarların bir bölümü, daha sonra Akkoyunlu Devleti'nin kuzeybatı İran’ı ele geçirmesi üzerine, Mansur Bey önderliğinde İran’a giderek Huzistan’a yerleşmiştir. Anadolu’da kalanlar ise; daha çok Malatya ve Doğu Anadolu’da bulunuyorlardı.
Kalanlardan büyük bir bölümü, Osmanlı Devleti ile Anadolu Türklüğü arasında büyük bir mücadeleye ve Türklerin Anadolu'dan kısmi bir tersine göç hareketine sahne olan ve 16. yüzyılın başlarında yine İran’a göçerek Urmiye’den Herat’a kadar olan geniş bir bölgede yerleşmişlerdir. Safevi hükümdarı I. Şah İsmail bu Avşarları özellikle Horasan sınırını korumakla görevlendirmiştir. Daha sonra, 1736'da Nadir Şah bu Avşar boyları ile Afşarlar hanedanını kurmuştur.
İran Afşarları; Mansur Bey Afşarları, İmanlu Afşarları, Alplu Afşarları, Usalu Afşarları, Eberlu Afşarları olmak üzere, başlıca beş büyük obaya ayrılmaktaydı.
Safeviler'in zayıfladığı bir dönemde, Afşarların lideri Nadir; Afşar, Celayir ve diğer Türkmenleri etrafında toplamış ve Şah II. Tahmasp’ın hizmetine girmiştir. İran topraklarından Afganları çıkarınca, nüfuzu artmış, II. Tahmasp’ı tahttan indirerek yerine III. Abbas’ı şah yapmiştır. Kendisini de saltanat vekilliğine getirmiştir. 1736’da da kendi şahlığını ilan etmiştir. 1737’de Hindistan seferine çıkarak Delhi’ye kadar ilerlemiştir. Bir suikasttan sonra, idareyi sertleştiren Nadir Şah, Afşar ve Kaçar Beyleri tarafından öldürülmüştür. Horasan’ı yöneten torunu Şahruh’un ölümünden sonra, İran'da Avşar egemenliği sona ermiştir.
İran Afşarları, günümüzde, Urmiye gölünün kuzey batısında Hemedan, Kirmanşah, Nişabur, Kerman’ın güneyinde dağınık halde yaşamaktadırlar.
Avşarlar, nihayet, 18. yüzyıl ve 19. yüzyılda ve özellikle Anadolu'nun güney bölgelerinde Osmanlı Devleti'nin iskan politikasına karşı Dadaloğlu tarafından ölümsüzleştirilmiş direnişleri ile de kendilerinden söz ettirmişlerdir.
Kaşgarlı Mahmut, 24 Oğuz boyu içinde Avşarı da sayarken "işlerini çabuk yapan" anlamına geldiğini belirtir. Reşideddin'e göre Avşar, "ava hevesli" anlamına gelmektedir. Ayrıca "Avşar" kelimesi kuş ile avlanan anlamında kullanılmıştır.
Avşarlar, Orta Asyada iken, Dede Korkut destanlarında Oğuzeli diye geçen Sir-Derya bölgesinde yaşamışlardı. Büyük göç ile birlikte Huzistan, Horasan yoluyla, bir grup da Irak, Suriye yoluyla Anadolu'ya gelmişler, bu arada İran, Irak Suriye, Afganistan ve Azerbaycan'a da yayılmışlardır. Avşarlar, Oğuz'un öteki torunları Kınıklar ve Kayılar gibi devlet kurmuş, büyük hükümdarlar ve sülaleler yetiştirmişlerdir. Karamanoğulları, Akkoyunlular, Aksungurlular, Özeroğulları, Küçük Ali Oğulları ve Kozanoğulları gibi, Avşarlardan kurulu, ya da onların güçlü desteği ile yaşamış sülaleler de bulunmaktadır.
İslamiyet'in kabulü ile birlikte özellikle Gazneli Mahmut zamanında Oğuzlar'a Türkmen denmeye başlanmıştır. Türkmen, müslüman olan göçebe Oğuzlar'ın ikinci adıdır.
Anadolu Avşarları'nı iki gruba ayırmak mümkündür. Birinci grup, Selçuklular zamanından itibaren Anadolu'nun çeşitli illerine dağılmış, çok eskiden yerleşik hayata geçmiş olan gruptur. Germiyanoğlulları, Karamanoğulları gibi.
İkinci grup ise, 1865 yılına kadar, güney Anadolu'da göçebe hayat sürmekte iken, bu tarihten sonra yerleşik hayata geçen Avşarlardır.ü
Kızık: “Yasakta pek ciddi ve kuvvetli” mânâsındadır. Gaziantep, Halep ve Ankara çevresindeki Kızıklar, Doğu Gürcistan’da ve Şirvan batısındaki ovaya Kızık adını verenler bu boydandır.
Beğdili: “Ulular gibi aziz” mânâsındadır. Harezmşahlar, Bozok/Yozgat-Raka/Halep çevresindeki Beğdililer, Kürmanç Badılları bu boydandır. Büyük bir bölümü XIII.Yüzyıl'da İran'a, Anadolu 'ya ve Suriye'nin kuzeyine göç ettiler.
Karkın/Kargın: “Taşkın ve doyurucu” mânâsındadır. Akkoyunlu-Dulkadiroğlu ve Halep-Hatay bölgesindeki Kargunlar, Doğu Anadolu ve Âzerbaycan’daki ilkbaharda eriyen karların suları ile kopan sel ve su kabarmasına da Kargın/Korkhun denilmesi bu boyun adındandır.
Üçoklar Bozoklar ile birlikte Oğuzlar'ın iki ana kolundan biridir. 12 kola ayrılan Üçoklar'ın kolları şunlardır:
Gök-Alp/Gök Han: Sembolü sungur.
Bayındır kavmi: Laçin (Reşidüddin’in listesinde şahin olarak geçer), gezgin şahin.
Bayındır boyu Oğuz Kağan Destanı'na göre Oğuz Türklerinin 24 boyundan biridir. Bu boyların Üçoklar kolundan (sol kolundan) Oğuz Kağan'ın oğlu Gök Han'ın soyundan geldikleri kabul edilir.
İzmir'in bir ilçesi bu boyun mensuplarıyla bağlantılı şekilde Bayındır ismini taşımaktadır. İzmir’den Âzerbaycan’daki Gence’ye kadar Bayındır adlı yerler bu boydan gelir
Akkoyunlu hanedanı Bayındır boyundan çıkmıştır.
Becenek (Peçenek) kavmi: ala toğunak, lanius exubitor, yani haşarat yiyen boz saksağan.
Peçenekler ya da Beçenekler, Orta Asyadan Avrupaya göç eden tarihi Türk halklarından birisidir. Daha sonra Hıristiyanlığı kabul etmiş ve Avrupalı halklar arasında erimişlerdir.
Peçenekler Karadenizin kuzeyinden bügünkü Macaristan topraklarına gelmişlerdir. Peçenekler atlı göçebe yaşam tarzı sürdürmüşler fakat bulundukları coğrafyada siyasi bir teşekkül oluşturamamışlardır. 130 yıl kadar Balkanlarda varlıklarını sürdürüşler daha sonra bir kısmı Bizans hakimiyetine girmiş,bir kısmı ise varlıkları Balkanlarda varlıklarını devam ettirmişlerdir. Bizans saflarındaki Peçenekler 1071 Malazgirt savaşında Selçuklu askerlerini giysilerinden ve konuşmalarından tanıyarak Selçuklu tarafına geçmişler ve savaşın Selcuklular tarafından kazanılmasında önemli rol oynamışlardır. Anadolunun Türkleşmesi sırasında Balkanlarda Bizansla mücadele etmiş, İzmir de büyük bir beylik kuran Çaka Bey ile ittifak yapıp İstanbul'u kuşatmışlar fakat Bizansın entırikaları sonucu diğer bir türk boyu olan Kıpçaklarla 1053 de Lavinyon savaşını yapmışlardır bu savaşın en önemli özelliği ise bir imha savaşı olmasıdır. Yani bu savaşta her iki tarafta birbirini yok etmeye çalışmışdır. Daha sonra ise kıpçaklar Balkanlara hakim olmuşdur.
130 yıl kadar Balkanlarda varlıklarını sürdürüşler daha sonra bir kısmı Bizans hakimiyetine girmiş, bir kısmı ise Balkanlarda varlıklarını devam ettirmişlerdir. Günümüzde hala İç Anadolunun çeşitli yerlerinde Peçeneklerin yaşadığı bilinmektedir; Ankara, Aksaray arasında bazı köy ve yer adları da bunun kanıtıdır. Karadeniz kuzeyi ile Balkan Yarımadasına göçen ve 1071 Malazgirt ile 1176 Miryokefalon Meydan Muhârebelerinde Bizanslılardan ayrılarak Selçuklular safına geçen Peçenekler, Dicle Kürmançlarının iki ana kolundan güneydeki Beçene Kolu, Ankara-Çukurova Halep bölgelerindeki Türkmen oymaklarından Peçenekler bu boydandır.
Culavdar (Çavuldur) kavmi: buğdaınık. Kononov’un bunu Humay olarak yorumlaması yanlıştır. Bu kuş da humay gibi Kırgız halkbiliminde yer alan efsanevi bir kuştur. Adı buğdaykuşu olduğu düşünülüyor.
Çavuldur boyu Oğuz Kağan Destanı'na göre Oğuz Türklerinin 24 boyundan biridir. Bu boyların Üçoklar kolundan (sol kolundan) Oğuz Kağan'ın oğlu Gök Han'ın soyundan geldikleri kabul edilir. Alâmet olarak sungur/akdoğan kuşunu kullanırlardı."Çavuldur" kelimesi ünlü, şöhretli anlamında kullanılmıştır.
Çavuldur boyu, 10. yüzyılda diğer Oğuz boylarıyla birlikte yurtlarından Mangışlak Yarımadası'na göç etti. Bir kısım Çavuldur mensubu, Mangışlak’ta kalırken, bir kısmı Selçuklular'la birlikte Anadolu’ya geldi. Bunlardan Emir Çavuldur, Sultan Alparslan’ın; Çavuldur Caka da Danişmend Gâzi'nin Anadolu fetihlerine komutan olarak katıldılar. Bu akınlarla gelen Çavuldurlardan Anadolu’ya gelip yerleşenler de oldu. Kurdukları köylere, boylarının isimlerini verdiler. Bu isimle Anadolu’da, 16. yüzyılda on altı, 20. yüzyıl ortalarında on yedi köyün varlığı saptanmıştır.
Mangışlak Yarımadası'nda kalan Çavuldur boyu mensupları ise, 16. yüzyılda Kalmukların baskısıyla Kafkasya’nın kuzeyine göç etmişlerdir. Türkmenistan’da Mangışlak Çavuldurları, Çorum çevresindeki Çavuldur ve Anadolu’daki Çavdar Türkmen oymakları, Erzurum ve çevresindeki Çoğundur adlı köyler bu boyun adından gelmektedir.
Çepni kavmi: humay. Farsçası hüma olan efsanevi bir kuştur. Bir önceki kuşta olduğu gibi yine bir hata yapılmıştır, fakat bu kez hatayı Ebulgazi yapmıştır. Efsanevi kuşların burada yeri yoktur. Gerçekte ongon’ları kumay, yani kar çakırdoğanıdır. Rize-Sinop arasındaki çok usta demirci Çepniler ve Çebiler, Kırşehir, Manisa-Balıkesir çevresindeki ve Kars ile Van bölgelerinde Türkmen Oymağı Çepniler bulunmaktadır.
Dağ-Alp/Dağ Han: Sembolü uçkuş
Salur kavmi: bürgüt, yani kral kartal.
Salur boyu Oğuz Kağan Destanı'na göre Oğuz Türklerinin 24 boyundan biridir. Bu boyların Üçoklar kolundan (sol kolundan) Oğuz Kağan'ın oğlu Dağ Han'ın soyundan geldikleri kabul edilir.
"Salur" kelimesi kılıç sallayan anlamında kullanılmıştır. Kars ve Erzurum hâkimi Salur Kazan Han Sülâlesi, Sivas-Kayseri hükümdarı âlim ve şair Kadı Burhâneddin Ahmed ve Devleti, Fars Atabegleri, Salgurlular, Horasan’daki Teke-Yomurt ve Sarık adlı Türkmenlerin çoğu bu boydandır.
Bu soydan gelenlerden bir grup, İskilip'te Salur köyünü kuranlar ve günümüzde Salur soyadını taşıyanlardır.
Eymür (eymir) kavmi: adı bilinmeyen bu kuşa isperi, falco subbuteo, yani delicedoğan denebilir.
Eymür boyu Oğuz Kağan Destanı'na göre Oğuz Türklerinin 24 boyundan biridir. Bu boyların Üçoklar kolundan (sol kolundan) Oğuz Kağan'ın oğlu Dağ Han'ın soyundan geldikleri kabul edilir. Dulkadirli ve Halep Türkmenleri içindeki Eymürlü/İmirlü oymakları, Çıldır ve Tiflis’teki iyi halıcı ve keçeci Terekeme Oymağı bu boydandır.
"Eymür" kelimesi iyi durumda, varlıklı anlamında kullanılmıştır.
Ala-Yontlup/Ala-Yundlu: “Alaca atlı, hayvanları iyi” mânâsındadır. Yonca kelimesi bu boyun hatırasıdır.
Yüregir kavmi: biku, yani gecekuşu.
Üreğir boyu (Yüreğir şeklinde de yazılır) Oğuz Kağan Destanı'na göre Oğuz Türklerinin 24 boyundan biridir. Bu boyların Üçoklar kolundan (sol kolundan) Oğuz Kağan'ın oğlu Dağ Han'ın soyundan geldikleri kabul edilir.
Adana'nın metropol ilçelerinden biri bu boyun mensupları ile bağlantı kurulabilecek şekilde Yüreğir ismini taşımaktadır. Orta Toros ve Çukurova Üç-Oklu Türkmenlerinin çoğu, Adana’daki Ramazanoğulları bu boydandır.
"Yüreğir" kelimesi işleri düzenli, işleri yolunda anlamında kullanılmıştır.
Deniz Alp/Deniz Han: Sembolü çakır.
Iğdır kavmi: karcığay, falco columbarius, yani çakırdoğan.
Iğdir ya da Iğdır 12 kolu bulunan Üçoklar'ın bir koludur. Anadolu'nun çeşitli yörelerindeki bu isme sahip olan köyler boyun varlığını temsil etmektedir. Bozdoğanlı Oymağı, Anadolu’da yüzlerce yer adı bırakan İğdirler, İran’da büyük Kaşkay-Eli içindeki İğdirler ve Iğdır adı, bu boyun hâtırasıdır.
Büğdüz kavmi: italyu (tam olarak köpekleri alan anlamındadır), yani falco lanarius (Rusçada balaban), av için yetiştirilen dişi ya da kutsal doğan.
Türkler'in, Oğuz Boyu'nun Üç Oklar, Deniz Han kolundan bir oymaktır. Oğuzların Müslümanlaşmaya başladıkları X. Yüzyılda batıya göç olayında önemli rol oynadılar. Daha çok Batı Anadolu'ya ve Orta Anadolu'ya gelip yerleşmişlerdir. Dicle Kürtleri ilbeği olup, Hazret-i Peygamber’e elçi giden (622-623 yılları arasında Medîne’ye varan), Bogduz-Aman Hanedanı temsilcisi ve Kürmanç’ın iki ana kolundan Bokhlular/Botanlar, Yenikent-Yabgularından onuncu yüzyıldaki Şahmelik’in Atabegi Kuzulu, Halep Türkmenlerinden Büğdüzler bu boydandır.
Yuva kavmi: tuygun, yani yaşlı erkek çakırdoğan. Prof. Bazin Özbekçedeki karşılığını bulmuştur: kari erkek karciyağ. Büyük Selçuklu Sultanı Melikşâh (1072-1092) devrinde Suriye ve Filistin’i feth eden Atsız Beğ, 12. yüzyılda Hemedân batısında Cebel bölgesi hâkimleri Berçemeoğulları, Haçlıları Halep çevresinde yenen Yaruk Beg, Güney-Âzerbaycan’daki Kaçarlu-Yıva Oymağı bu boydandır. Ankara’da çok makbul yuva kavunu bu boyun yerleştiği ve adları ile anılan köylerde yetişir.
Kınık kavmi: cürre karcığay, yani çakırdoğanın erkeği (Farsça cürre = kuşların erkeği)
Kınık boyu Oğuz Kağan Destanı'na göre Oğuz Türklerinin 24 boyundan biridir. Bu boyların Üçoklar kolundan (sol kolundan) Oğuz Kağan'ın oğlu Deniz Han'ın soyundan geldikleri kabul edilir. Selçuklu hanedanı da bu boydandır.
İzmir'in bir ilçesi ve bu ilçede bulunan bir akarsu bu boyun mensuplarıyla bağlantılı şekilde Kınık ismini taşımaktadır.
"Kınık" aziz, değerli anlamına gelir. Büyük ve Anadolu Selçuklu devletleri, Orta Toroslardaki Üçoklu Türkmenler, Halep-Ankara ve Aydın’daki Kınık Oymakları bu boydandır.
DİĞER TÜRK BOYLARI:
Ulanyundluk kavmi: yağalbay, falco vespertinus, yani gece çakırdoğanı.
Tüger kavmi: küçügen, yani kuzuların büyük çakırdoğanı.
Carukluk kavmi: sarı karcığay, yani sarı çakırdoğan.
Karkin kavmi: sü büğürti, habiteos albicilla, yani balıkçılkartal, akkuyruklu kartal.
Yaşar kavmi: kirğu, yani atmaca (accipiter).
Balkarlar: Kuzey Kafkasya'daki Kabartay-Balkar Özerk Cumhuriyetinde yaşayan Türk boyu. Taulular (Dağlılar) veya Malkarlar diye de tanınırlar.
Balkarların menşei hakkında, değişik görüşler vardır. Bazı araştırmacılar, Balkar adının Bulgar'dan kaynaklandığını ileri sürmektedirler. Ekseri araştırmacılara göre ise uzun müddet göçebe bir hayat süren ve Karaçaylılarla birlikte yaşayan Balkarlar, adlarının, Kırım'dan göç ettikleri sırada kendilerine önderlik eden "Malkar" adında bir beyden geldiğine inanırlar. Menşelerinin, Hazar Türkleri'ne dayandığını ileri sürenler de vardır. Bunlara göre Balkarlar, 10 ve 11. yüzyıllara kadar bağımsız yaşamış, daha sonra Ruslar veya Osetler tarafından Kafkasya'ya sürülmüşlerdir.
Balkarlar, Altınordu ve Kırım hanlıklarının hakimiyeti altında kaldıktan sonra, 15. yüzyıl sonlarında, Kırım Hanlığıyla birlikte Osmanlı Devleti'nin hakimiyetine girdiler. Balkarlar arasında, giderek İslamiyet yayıldı. Uzun müddet Osmanlı himayesinde huzur ve güven içinde yaşayan Balkarlar, 1827 senesinde Rus hakimiyetine girdiler.
1917 Ekim devriminden sonra, Karaçaylılarla birlikte Kuzey Kafkasya Bağımsız Cumhuriyeti içinde yer aldılar. Kızılordu, 1921'de bu devlete son verince Balkarlar, Kabartay Bölgesine, Karaçaylar ise Karaçay-Çerkes Özerk Bölgesine yerleştirildiler. İkinci Dünya Savaşı sırasında Balkarlar ve Karaçaylılar birleşerek Sovyet hükümetine karşı çete savaşları başlattılar. Savaş sonrasında, Almanlarla işbirliği yaptıkları için, Orta Asya'ya ve Sibirya'ya sürüldüler. Yaşadıkları bölge olan Balkariye de, Gürcistan Sovyet Cumhuriyetine katıldı. 1957 senesinde çıkartılan bir kanunla, Balkarların büyük bir kısmı, Orta Asya'dan geri getirildiler. Kabartay Balkar Özerk Cumhuriyetine yerleştirildiler. Nüfusları 66.000 civarında olan Balkarlar, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği'nin dağılışından beri, yeni sistem içinde hayatlarını sürdürmektedirler.
Balkarlar, Malkar til (Malkar dili) ve Tau til (Dağlı dili) olarak adlandırdıkları, Kıpçakça kökenli bir dil konuşurlar. Balkarca'nın, dilbilgisi bakımından Karaçayca ile ortak özellikleri vardır. 1926 senesine kadar İslam harflerini kullanan Balkarlar, daha sonra Latin alfabesini ve 1940'ta da Kiril alfabesini benimsediler. Gelişmiş bir yazılı edebiyatları olmamasına rağmen, zengin bir sözlü edebiyatları vardır.
Kaçarlar: Türkistan, Âzerbaycan, İran ve Anadolu’da yaşayan Türkmen kabîlesi ve İran’da (1796-1925) tarihlerinde iktidar olmuş hanedan. Kaçar adı, Türkçe kaçmak kelimesinden türetilmiştir.
Moğollar (1206-1320) devrinden beri, Hazar Denizi kıyılarında otururlardı. İlhanlılardan Hülâgu Hanın (1256-1264), Alamut Batınîlerine ve Suriye’ye karşı giriştiği seferlere katılan Kaçarlar; Irak, Suriye ve Anadolu’ya kadar yayıldılar. İlhanlı Devleti yıkıldığı zaman, Suriye hududuna yerleştiler. Timur Han, Suriye’yi ele geçirince, onları esas vatanları olan Türkistan’a yolladı. On altıncı yüzyılın başında kurulan Safevî Devleti'nin (1502-1732) kurucusu Şah İsmail’i (1502-1524) destekleyen Kaçarlar; bu devirde vezirlik, başkumandanlık, beylerbeylik dahil, devlet kademelerinde vazife aldılar. Safevîlerin yıkılmasıyla, 18. yüzyılda, Afşarlar (1736-1749) ile mücadele ettiler. Afşarlı Nâdir Şah'a (1736-1747) düşmanca davranan Kaçarlar, Kuzey İran üzerinden Âzerbaycan’a yayıldılar. Kaçarlı Mehmed Ağanın Âzerbaycan valiliği sırasında, İran’daki hakimiyetleri kuvvetlendi. Zendlere (1749-1796) karşı 1779’da, Şiraz’da zafer kazanan Mehmed Ağa, İsfahan bölgesini alarak, şahlığını ilan etti. 1796’da Zendlerin hakimiyetine son veren Mehmed Ağa, İran’ı bütünüyle zaptetti.
Böylece, 1796’da kurulan Kaçar Devleti, Ruslarla mücadele edip, 19. yüzyılda Avrupa devletleriyle diplomatik münasebetler kurdu. Feth Ali Şah (1797-1834) devrinde, Fransa ve İngiltere’nin yanına çekilmek istenen İran’daki Kaçar Devleti, Çarlık Rusyası'nın Hint Okyanusuna inme politikasına karşı, ordusunu kuvvetlendirerek, Avrupa’dan teknik eleman, silâh ve malzeme getirtti. Feth Ali Şah, İran-Rus Harbi (1826-1828) sonunda imzalanan Türkmençay Antlaşması ile, İran ve Kafkaslar havalisindeki haklarını Rusya’ya vererek, Hazar Denizindeki Rus hakimiyetini kabul etti. Muhammed Şah (1834-1848) devrinde, Kuzey İran’da Acem asıllı Elbab Ali Muhammed’in talebesi İslâm düşmanı Bahâullah’ın kurduğu “Bahâîlik” ortaya çıktı. Bahâîler, Kaçarlı iktidarını tehdit edip, isyanlar çıkardı. Nâsireddin Şah (1848-1896), Bahaîleri kılıçtan geçirdi ise de, bir fedai tarafından öldürüldü. Doğu’nun fethedilmesi için Afganistan ve Herat’taki mücadeleler, Hindistan’daki Gürgâniyye (Babür) Devleti'nin (1526-1858) İngilizler tarafından yıkılmasına kadar devam etti.
Rusya, İngiltere ve Fransa’nın, İran bölgesindeki rekabeti, Kaçarlar Devleti üzerinde Avrupa devletlerinin iktisadî hakimiyetini arttırdı. Muzaffereddin Şah (1896-1907) devrinde, liberalizm ve meşrutiyet verilmesini isteyenlerin hareketleri karşısında, 1 Ocak 1907’de Meclis-i Şûrâ-yi Millî açıldı. Muzaffereddin Şah'tan sonra tahta geçen Muhammed Ali Şah (1907-1909), Meşrutiyet Anayasasını ilan etmesine rağmen, tatbik ettirmemesi üzerine, Âzerbaycan ve diğer eyaletlerde, Kaçarlı Hanedanına karşı, silâhlı mücadeleler ile isyanlar başladı. Muhammed Ali Şahın, Rus ve İngiliz kontrolündeki iktidarına ihtilalciler son verince, yerine oğlu Ahmed Şah (1909-1925) geçti. Birinci Dünya Harbinde tarafsız kalan Kaçarlar Hanedanının ülkesi, Ruslar ve İngilizler tarafından muharebe alanı olarak kullanılıp, buradan Osmanlı Devleti'ne saldırılar tertiplendi. Harp sonrasında, İran’da mahallî isyanlar ve ayrılma taraftarı hareketler gelişti. Bolşevik Rus orduları Kuzey İran’a girdi. İngilizler, Ahmed Şah'ı 1923’te Londra’ya götürünce, yerine, saltanat nâibi ve ordu başkumandanı Ali Rıza Han vekalet etti. 1924’te İran Millî Meclisini elde eden Ali Rıza Han, 1925’te kanlı bir darbe yaparak, Kaçarlar Hanedanına son verip, Pehlevî hükümetini (1925-1979) kurdu. Pehlevî hükümeti devrinde, Kaçarlar Hanedanından ve kabilesinden birçok devlet adamına vazife verildi.
Kaçarlar, bugün, Türkistan, Âzerbaycan ve kalabalık bir şekilde Esterâbat dahil İran’da yaşamaktadır.
Kıpçaklar (Kumanlar):Avrupalıların “Kuman” adını verdikleri kuzey Türkleri.
Kıpçakları, Bizanslılar “Kumanos”, Macarlar “Kun”, Ruslar “Polovets”, Almanlar “Falben” adıyla bilirler. İslamî kaynaklar ise “Kıpçak” (Kıfşak, Hıfşak) diye zikrederler. Genellikle, beyaz tenli, sarı saçlı ve mavi gözlüdürler. Batı Göktürkleri'nin bir kolu olduğu söylenen Kıpçakların, Kimek, Yimek, Kanglı ve Oğuz gibi Türk boyları ile irtibatları vardır.
Karahıtayların baskını ile, Güneybatı Sibirya’da İrtiş ve Ural nehirleri arasındaki yurtlarından, 11. yüzyılda çıkarıldılar. Volga üzerinden batıya göçtüler. Özi (Dinyeper) Nehrine kadar Karadeniz’in kuzeyindeki bozkırlara hakim oldular. Buralar “Deşt-i Kıpçak” şeklinde kendi isimleriyle anıldı. Bölgede yaşayan Bulgar, Alan, Burtas, Ulah, Mordva ve Hazarlar'ı hakimiyetleri altına aldılar. Rus sınırında yerleşen Karakalpaklarla savaştılar. Ruslarla, uzun yıllar (1061-1220) süren savaşlar yaptılar. Esir aldıkları Rusları, Kırım’daki Bizanslı tacirler vasıtasıyla Akdeniz ülkelerine sattılar. Bilhassa Rus knezleri arasındaki mücadelelerde yardıma çağrılmaları sebebiyle, akınlarını büsbütün arttırdılar. On ikinci yüzyıl boyunca Ruslarla savaştılar. Rusların meşhur İgör Destanı, 1185’te Kıpçaklara karşı düzenledikleri, fakat yenildikleri seferi konu almaktadır. Beylikler hâlinde yaşayan Kıpçaklar, çevreyi bu şekilde kontrol altında tutmalarına rağmen, tam bir birlik sağlayamadılar.
1222 yılında Moğollar, Kafkasları Derbent geçidinden aşarak Kıpçaklar üzerine yürüdüler. Ancak Kıpçak Başbuğları, Rus knezleri ile işbirliği yapıp, Moğolları Kalka Nehrine kadar sürdü. 1223’te yapılan Kalka Meydan Muharebesinde ise Rus knezleri ve Kıpçaklar müthiş bir bozguna uğradılar. Birçok Rus köy ve şehri yakılıp yıkıldı. 1236’da Batu Han, batı seferine çıktı. Rusları yendikten sonra İdil ile Özi nehirleri arasındaki bozkırlarda yaşayan Kıpçakları dağıttı (1239). Kıpçaklardan bir kısmı, Özi’nin batısına gidip kitleler hâlinde Macaristan’a girdiler. Bir kısmı ise, Orda İdil (Volga) sahasına yani Bulgar Türklerinin yurduna ulaştılar. Bulgar Türkleri, Kıpçaklarla kaynaşıp Kazan Türklerini meydana getirdiler. Batu Han, Macaristan’ı da itaatine aldıktan sonra, ordularını İdil’e kadar çekti ve Aşağı İdil boyunda, Altınordu Devleti'nin temelini attı (1242).
Yerli Kıpçak Türkleri, işgalci Moğolları, kısa zamanda kültürlerinin etkisi altında erittiler. Devlet adeta bir Kıpçak devleti hâlini aldı. Moğolların sadece adı kaldı. Türkçe konuşup Türkçe yazmaya başladılar. Bilhassa Batu’nun oğlu Berke Hanın Müslüman olması, Moğollar arasında İslâmiyet'in hızla yayılmasına yol açtı. İslâmiyet, 922 yılında Bulgar Hanı Almas Hanın Müslüman olarak Abbasî halifelerine tâbi olmasından sonra, bölgedeki Türk boylarının ortak dini hâline geldi. Yüzyıllarca, Rusları, Sibirya soğuğuna mahkûm eden Kıpçak Türklerinin hakim olduğu Altınordu Hanlığı, Timurlular'la giriştiği mücadele sonunda zayıf düştü.
Altınordu’nun hakim olduğu bölgelerde, Kazan (1437-1552) ve Kırım (1430-1783) hanlıkları kuruldu. Bu hanlıkların nüfusu, Kıpçak Türklerinden meydana geliyordu. Kazan Hanlığı'ndaki taht kavgaları, Rusları iyice güçlendirdi. 1552’de Korkunç İvan, Kazan Hanlığını yıktı. 1783’te Kırım Hanlığı, Rusya hakimiyetine girdi. Osmanlılar'ın zayıf dönemlerini iyi kullanan Ruslar, işgal ettikleri bölgelerdeki cami ve medreseleri yakıp yıktılar. Birçok Müslüman, Osmanlı topraklarına göç etti. Geride kalanlar, Rusların korkunç zulümlerine maruz kaldılar. 1917 Bolşevik ihtilali ve sonrasında din tamamen yasaklandı. Fakat bölgede meskûn olan Müslüman ahali, benliğini İslâmiyet sayesinde korudu. 1990’lara doğru dinî inançların serbest bırakılması ile bölgede İslâmiyet, eski günlerine kavuşma yolunda hızla ilerlemektedir.
Macaristan ve Romanya gibi ülkelere gidip yerleşen Kıpçaklar, Hıristiyanlaşarak benliklerini kaybettiler. On ikinci yüzyıl ve sonrasında, Mısır’daki Eyyubî ve Memlûklu devletlerine satılan Kıpçak çocukları, zamanla devletin idaresini ele geçirdiler. 1250-1382 yıllarında, Mısır’ı Kıpçak asıllı Memlûk hükümdarları idare ettiler.
Kıpçak Türkleri, kendilerine mahsus bir lehçe ile konuşurlardı. Macaristan ve Mısır’da Kıpçak lehçesinde kitaplar yazmışlardır. Kırım’da ticaretle uğraşan Kıpçak Türkleri ile irtibat kuran İtalyanlar, Codex Cumanicus adıyla ticareti ilgilendiren Kıpçakça bir lügat kitabı hazırladılar. Ayrıca, Alman misyonerleri, bu kitabı dinî yönden tamamlayan ilâhiler kısmını yazdılar.
Özbekler (Şeybaniler):On dördüncü yüzyıldan itibaren Orta Asya’da hakimiyet kuran, bugün çoğunlukla Özbekistan Cumhuriyetinde yaşayan Türk boyu.
Özbek halkının tarihinin ilk dönemlerine ait bilgi yoktur. Özbeklere bu ad, ilk olarak 1313-1340 yılları arasında hüküm süren, Altınordu Hükümdarı Gıyâseddin Muhammed Özbek tarafından verildi. Daha sonraları, 1412-1468 yılları arasında hüküm süren Ebü’l-Hayr’a bağlı Müslüman-Türklerin adı oldu.
Timur Han'ın 1405’te ölümünden sonra zayıflayan Timur İmparatorluğu parçalanmaya başladı. Bu sırada Aral Gölünün ve Seyhun Irmağının kuzeyindeki bölgede dağınık olarak yaşayan Özbekler, Ebü’l-Hayr’ın idaresinde toplanarak, 1428’de onu kendilerine han ilan ettiler. Kısa zamanda kuvvetlenip, çevredeki diğer boyları da hakimiyetleri altına aldılar. Timurlulardan, Harezm’i alıp, Urgenc’i zaptettiler. Siriderya (Seyhun) Irmağı kıyısındaki Sığnak, Arkuk, Suzak, Akkurgan, Özkent gibi şehirleri ülkelerine kattılar ve bunlardan Sığnak’ı başşehir yaptılar. Türkistan taraflarına seferler düzenledilerse de, Kalmuklara yenilerek Sığnak’a çekildiler. Özbeklerin bu zayıf durumundan istifade eden Karay ve Canibek adlı başbuğlar, Özbeklerden bir kısmını etraflarında toplayıp, Çağatay Hanı Esenboğa’ya başvurarak, kendilerine yurt vermesini istediler. Esenboğa, onları, Çağatay Moğol İmparatorluğunun sınır bölgelerine yerleştirdi. Canibek ve Karay’a tâbi olarak Özbeklerden ayrılan göçebe boylara, daha sonra Kazak veya Kırgız Kazakları adı verildi. Kırgız Kazaklarını yeniden hakimiyeti altına almaya çalışan Ebü’l-Hayr, 1468’de bir savaşta vefat etti. Ebü’l-Hayr’ın vefatından sonra, Özbekler, Çağatay Moğol hükümdarı Yunus Hana yenilerek dağıldılar. Yunus Han, Ebü’l-Hayr’ın oğlu Şah Budak’ı öldürttü. Dağınık halde bulunan Özbekler, bu hadise üzerine Şah Budak’ın oğlu Muhammed Şeybek’in (Şeybânî) etrafında tekrar toplanarak güneye doğru inmeye başladılar.
Bu tarihten itibaren Şeybânîler adıyla da anılan Özbekler, ilk zamanlar, Çağatay Hanı Mahmud Hanın himayesine girerek Türkistan’a yerleştiler. 1500 yılında Timuroğulları Devletindeki iç karışıklıktan yararlanarak, Buhara’yı zaptedip, Timur Hanedanına son verdiler. Mâverâünnehir tahtına, Muhammed Şeybânî geçti. Timur soyundan gelen Hüseyin Baykara’nın hüküm sürdüğü Harezm’i ve Hüseyin Safi’nin idare ettiği Hîve’yi de ele geçiren Özbekler, Çağatay Hükümdarı Yunus Hanın torunu Babür ile uğraştılar. Yapılan bir savaşta, Babür’ü mağlup ederek Taşkent’e çekilmek zorunda bıraktılar. Horasan tarafına da seferler düzenleyip, Belh ve Herat’ı ele geçirdiler. Çağatayların elinde bulunan Taşkent’i de zapteden Özbekler, Çağatay Hanı Mahmud Han ile kardeşi Ahmed Hanı esir aldılar. Böylece Türkistan, Mâverâünnehir, Fergana ve Horasan bölgelerine hakim olup, Orta Asya’nın en güçlü devleti hâline geldiler.
Özbekler, on altıncı yüzyıl boyunca İran’daki Şiî-Safevîler'le devamlı olarak savaştılar. Osmanlılar ve Hindistan’daki Babürlüler'le iyi münasebetler kurmaya çalıştılar. 17 ve 18. yüzyılın ortalarına kadar Astırhanlar Hanlığı'nın hakimiyeti altında kaldılar. 1740’ta, Nâdir Şah tarafından, Astırhanlar (Astrahan) Hanlığı yıkıldı.
Nâdir Şahın vefatından sonra, hakimiyet Canoğullarının yerine Mangıthanlar sülâlesine geçti. Canoğullarının hakimiyeti, 1860 yılına kadar devam etti. 1860’tan itibaren Türkistan içlerine doğru ilerleyen Rusların himayesinde, yarı bağımsız olarak devam eden Buhara Hanlığı'nın hakimiyetinde kalan Özbekler, Rusların baskısı altında yaşadılar. 1917’deki komünist ihtilalden sonra, Rus esaretine karşı harekete geçtiler. Buhara, 1920’de Ruslar tarafından tamamen işgal edilince, Mangıthanlar sülalesi de ortadan kalktı. Kadın-erkek, ihtiyar-çocuk demeden insanların kurşuna dizilmesi, cami ve mescitlerin kapatılıp din adamlarının şehit edilmesinden sonra, Buhara Halk Cumhuriyeti kuruldu. Bu cumhuriyet de 1924’te ortadan kaldırıldı.
Bugün Özbekler, 1991’de bağımsızlığını kazanan Özbekistan Cumhuriyeti'nde yaşamaktadırlar. 1984’te 17.5 milyon olan Özbekistan nüfusunun, 12 milyonu Özbeklerden meydana geliyordu. Ayrıca, Tacikistan’da 1 milyon, Türkmenistan’da 240 bin, Kırgızistan’da 450 bin, Kazakistan’da 2 milyon 400 bin kadar Özbek yaşamaktadır. Böylece Orta Asya Türk Cumhuriyetlerindeki toplam Özbek sayısı, 16 milyonu bulmaktadır.
Tatarlar: Türkistan’ın doğusundan, Cengiz İmparatorluğu zamanında Kırım ve Anadolu’ya yayılan bir kavim.
Muhtelif zamanlarda, muhtelif mânâlarda kullanılan Tatar kelimesi, daha ziyade Moğolları ve Türkleri ifade etmiştir. Tatar kelimesine, ilk olarak Orhun Kitabeleri'nde, İstemi Han'ın bir merasimine gelenler listesinde rastlanmaktadır. Aynı şekilde Kültigin ve Bilge Kağan kitabelerinde de Tatarlar, çeşitli vesilelerle anılır. Bu kitabelerde Otuz-Tatarlar olarak geçen kavim, Göktürk ve Uygur kitabelerinde Dokuz-Tatarlar şeklinde geçer. Bayan-Çur Kağan kitabesinde, Uygurlar'la Tatarların yaptıkları savaşlar anlatılır. Farklı devirlerde yazılan yukarıdaki kitabelere bakılırsa, Otuz-Tatarların Moğol, Dokuz-Tatarların ise Türk olmaları muhtemeldir.
Türk ve Moğol menşeli olmak üzere iki grup olarak kabul edilen Tatarların, Asya’dan batıya yayılmaları, iki dalga hâlinde olmuştur. Atilla zamanındaki savaşlar esnasında batıya gitmişlerse de, çoğunluğu geriye dönmüş ve bir kısmı, Kuzey Kafkasya ve Karadeniz’de Bulgar birliğini kurmuşlardır. Altıncı asırda, bu birlik dağılmış ve Balkanlar’a doğru göçmüşlerdir. İkinci dalga ise, Cengiz Hanın savaşları esnasında vuku bulmuştur. Moğol İmparatorluğunun dağılmasından sonra, batıya gelen Türk çoğunluklu Tatarlar, Altınordu Devleti'ni kurmuşlardır.
Moğolların Ortadoğu’ya yayılmaları esnasında, geniş bir Moğol ve Türk topluluğu da Anadolu’ya gelmiştir. Tarihî kaynaklarda Tatar olarak anılan bu zümrenin beyleri, İlhanlıların hizmetine girmişlerdir. On beşinci asırdaki kaynaklarda, bunlara, Kara Tatar denilmekle beraber, bunların aynı isimdeki boyla münasebetleri yoktur.
Anadolu’ya gelmiş olan Tatarlar, elli iki oymağa ayrılmışlardı. Orta Anadolu ve Doğu Anadolu’nun batı kesimlerinde zengin otlaklara sahiptiler. Hayvancılık sayesinde rahat bir hayat süren Tatarlar, vergi de vermiyorlardı. Yıldırım Bayezid Han'ın Anadolu’yu fethi sırasında Osmanlı hizmeti altına giren Tatarlar, menfaatlerini her zaman kuvvetli bir hükümdarın emri altında olmakta görmüşlerdir. Ankara Savaşı'ndan sonra Timur Han tarafından, Anadolu’dan göçe zorlanan Kara Tatarların büyük bir kısmı sürülmüştür. Anadolu’da kalabilenler de, zamanla Türkleşmişlerdir.
Göç etmeyip, Anadolu’da kalanlar, Fetret Devri'nde şehzadeler arasındaki mücadelede, önemli rol oynamışlardır. Sultan Çelebi Mehmed Han (1413-1421), iktidarı ele geçirdikten sonra, bunları Filibe civarında yerleştirmiştir.
Tatarların Türk olanları, günümüzde Rusya’nın ve dünyanın muhtelif bölgelerine yayılmışlardır. Tataristan, Başkırdistan, Çuvaşistan, Astırhan, Batı Sibirya, Ukrayna, Kafkasya, Türkistan ve Kırım’da toplu veya dağınık halde yaşamaktadırlar. Bu bölgelerin dışında Finlandiya, Mançurya, Kore, Japonya, ABD, Birleşik Almanya ve Türkiye’de Tatarlar bulunmaktadır. Ancak, Mançurya, Kore ve Japonya’daki Tatarların ekseriyeti, Türkiye’ye göç etmişlerdir.
Zamanımızda, özellikle Eskişehir civarında yaşayan ve Tatar olarak bilinenler ise, Kırım’dan göçmüş Türklerdir.
Varsak Boyu (Varsaklar): Oğuzlar'ın Üçok koluna bağlı bir Türk Boyu.
Ulaş, Elvanlı ve Kusun gibi obalara ayrılırlardı. On üçüncü asırda, Anadolu’ya gelerek, Tarsus-Mersin civarındaki dağlık araziye yerleştiler. Osmanlı-Karamanlı mücadelesinde, Karamanoğulları tarafında yer aldılar. Memlûklar'la da komşu olduklarından, zaman zaman Karamanlılara karşı da tavır aldılar. Varsakların bir kısmı, Çelebi Sultan Mehmed zamanında, Osmanlı idaresi altına alındı. Osmanlı-Akkoyunlu savaşında, bir kısım Varsaklar, Akkoyunlu tarafını tuttu. Savaş sonunda, Uzun Hasan’la birlikte İran’a gittiler (1473). Anadolu’da kalanları, Fatih Sultan Mehmed Han'a tâbiiyetlerini arz ettiler. İkinci Bayezid’e karşı Cem Sultan'ı destekleyen Varsaklar, Yenişehir Savaşından sonra, bu işten vazgeçtiler. Osmanlı-Memlûk mücadelesinde, Memlûklar lehine hareket edip, İçel sancak beyliğini ele geçirdiler. Ancak, Sadrazam Davud Paşa, bunları denetim altına alarak, çoğunluğunu, Karaman, Kırşehir, Antalya, Aydın ve Maraş tarafına sürgün edip yerleştirdi (1487). Bu durum, Varsakların bir daha devlet aleyhine birleşmelerine imkân vermedi.
Yakutlar: Sibirya’nın kuzeydoğusunda yaşayan bir Türk boyu.
Sahalar adıyla da bilinen Yakutların, Gulıganlarla (Kurıkanlar) Tunguzların karışmasından meydana geldiği tahmin edilmektedir. Kurıkanların, 7. yüzyılda Çin sarayına hediyeler verdikleri, Göktürk Devleti'ni ikinci defa kuran İlteriş Kağan'a karşı çıktıkları bilinmektedir. Yakutlar, 10. yüzyıldan sonra, Moğol istilaları yüzünden yurtlarını terk ederek, Selenga Irmağının aşağı kıyılarında, Angara ve Lena ırmaklarının yukarı bölgelerine göçtüler.
On yedinci asrın başlarında Ruslar, Asya’yı ele geçirme tasavvurlarını gerçekleştirmek üzere, Yakutların ülkesine girmeye başladılar. 1620-1630 yılları arasında tamamen işgal ettiler. Yakutlar, zaman zaman ayaklandılar ise de, bir netice elde edemediler. Bu tarihten sonra Yakutların büyük çoğunluğu, Rusların etkisiyle Hıristiyanlaştı. Buna rağmen Şamanî inançlarını da devam ettirmişlerdir.
İyi at yetiştirmeleriyle tanınan ve zengin insanlar olan Yakutlar, Rusların zulmü altında fakirleştiler. Yakutistan, Çarlık Rusya’sında siyasî suçluların sürgün edildiği bir ülke durumuna geldi. Diğer bölgelerden Rus nüfus göçürülerek, Yakutistan'da iskân edildi. Sürgünler, Yakut ülkesinde, Batı kültürünü ve muhtariyet (özerklik) fikrini yaydılar. On dokuzuncu asırda, kültürlü kimseler yetişti. 1900’lü yılların başından 1917 ihtilâline kadar, bağımsızlık mücadelelerine devam ettiler. 1920-1921’de kurulan Yakut Millî Hükümeti, komünistlere karşı savaştı. Fakat, Moskova’nın güçlü ordusu karşısında mağlup oldular. Ruslarla yapılan barış neticesinde Yakutistan, Sovyet Sosyalist Muhtar Cumhuriyetini kurdular (1922). Fakat Ruslar, 3.062.000 km2'yi bulan Yakutistan’ı, kolonizatör Ruslarla iskân ederek, Yakut nüfusunun oranını devamlı düşürmektedir. 1970 sayımına göre Yakutların nüfusu, 602.000 idi. 1992’de, 944.000’e yükselmiştir.
Yüe-çiler (Yüeçiler):Eski Türk kavimlerinden. Çince kaynaklarda “Yüeh-ch’ih” olarak geçer.
Yüe-çilere, tarihî kayıtlarda, ilk defa M.Ö. 3. yüzyılda rastlanır. Çin’in kuzeyine hakimdiler. Anayurtları, Orta Asya’da Tanrı Dağları ile Kan-su havalisiydi. Büyük ve Küçük Yüe-çiler olmak üzere ikiye ayrılırlardı. M.Ö. 3. yüzyılda Çin’in Şansi ve Kan-su eyaletlerinde, kuvvetli bir devlet kurdular. Çinlilerle sıkı münasebette bulundular. Çin kültürünü benimsediler. Millî kıyafet ve dilleriyle, Çinlilere benzediler. Hunlar'ın meşhur imparatorlarından Mete, Yüe-çileri, M.Ö. 203 yılında mağlup etti. Yüe-çiler devleti yıkıldı. Çin’den çıkarak, Orta Asya’ya göçtüler. Makedonyalı İskender’in, Baktria (Belh) bölgesinde kurduğu Grek hakimiyetine, M.Ö. 166’da son verdiler.
M.Ö. 129’da, Türkistan’a yerleştiler. Türkistan’da kuvvetli bir devlet kurdular. İran’ın doğusunu ele geçirerek, Partlarla komşu oldular. Partlara M.Ö. 127’de yenilince, beş ayrı beyliğe ayrıldılar. Bir asır birlik olamadılar. Kuşan Beyi Kucula, merkezleri Belh olmak üzere, Yüe-çiler’i, M.Ö. 25’te birleştirdi. Yüe-çilere, Kuşanlar denmeye başladı. Yüe-çiler, önce Çin kültürünü, sonra da Budizm inancını benimsediler. Bundan sonra, Türklük vasıflarını, benliklerini kaybedip, tarihten silindiler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder