İngiliz ve Hırvat büyükelçilikleri ile birlikte Türk büyükelçiliğini de taşlayan Sırplar, Amerikan büyükelçiliğini de ateşe verdiler.
İtfaiye tarafından güçlükle söndürülen yangının ardından binadan yanmış bir cesedin çıkarılmış olması ve Kosova ile Sırbistan arasındaki üç numaralı sınır geçiş noktasına gelen Sırpların Kosova polisine taş fırlatıp, lastik yakmaları, tarihin her döneminde örneklerini gördüğümüz, Sırp şiddet ve öfkesinin boyutlarını ifade etmek açısından oldukça önemlidir.Ancak, Belgrad’daki Türk büyükelçiliği Sırplar tarafından taşlandıktan sonra, Türkiye’deki bir televizyon kanalına olaylarla alakalı bilgi veren büyükelçimizin: “Çok önemli bir olay değil. Büyükelçilik binası, Sırpların Kosova’nın bağımsızlığını protesto etmek için toplandıkları meydana giden yol üzerinde bulunuyor. Bazı Sırplar meydana giderken büyükelçiliğimizi de taşladılar” gibi garip ve tarih bilgisinden uzak bir açıklama yapmış olması tüm yaşananlardan kat kat daha mühim ve acı vericiydi. Yaşananları yalnızca tesadüfler ve aşırı milliyetçilikle izah etmek; meselenin siyasi, iktisadi, tarihi ve dini köklerini görmezden gelmek demektir.Kosova: Kanlı ova...Osman Karatay’ın Kosova Kanlı Ova isimli kitabında yer verdiği bir Boşnak fıkrası, aslında Sırp mizacını çok net bir şekilde tasvir etmektedir: “İkişer tane Sırp, Hırvat ve Boşnak bir mekik ile uzaya gönderilirler. Mekik ay toprağına iner inmez Hırvatlar hemen bayraklarını dikerek, “Burası Hırvat toprağıdır. Çünkü önce biz geldik” derler. Boşnaklar Hırvatları sakin olmaya davet ederek: “Kavga etmeye gerek yok. Toprak yeterince geniş; hepimize yeter. Federasyon kurar, birlikte yaşarız.” Tam bu esnada bir el silah sesi gelir. Sırplardan biri, başka bir Sırpı alnının ortasından vurmuştur. Diğer Sırp silahının dumanını üfledikten sonra Boşnak ve Hırvatlara dönerek: “Burası Sırp toprağıdır. Çünkü Sırp kanı dökülmüştür” der. [Sayfa 101]
Sırpların, en son Bosna ve Kosova’da gerçekleştirdikleri, tarihi şiddet, yıkım ve etnik temizlik politikalarını yalnızca siyasi ve iktisadi verilerle veya Yugoslavya’nın dağılmasına bir tepki ile izah etmek mümkün değildir. Sırp Ortodoks siyasi ve dini liderleri, tarihi, mitleri ve dini, kendi etnik temizlik siyasetlerine alet etmişlerdir. Etnik ve dini semboller, ritüeller ve önyargılar, Sırp etnik temizlik ideolojisinin unsurları olmuştur. Mesela, Sırpların simgesi çentik haçı birbirine sırtını dönmüş CCCC harflerinden oluşmaktadır. Bu harflar “Sadece Sırpların Birleşmesi Sırpları Kurtarır” anlamına gelen, “Samo Sloga Srbina Spasava” cümlesinin kısaltmasıdır.Saraybosna tepelerinden şehri bombalayan Sırp çetniklerin hedefi yalnızca Boşnak ordusu değildi. Sırp çetniklerin hedefi, şehrin hafızasını ve kültürel yapısını temsil eden tüm eserleri ortadan kaldırmaktı. Sırp çetniklerin işgal ettikleri bölgelerde kütüphane ve camileri yok etmeye çalışmaları, işgal ettikleri bölgelerde öncelikle entelektüelleri, kültürel liderleri, dini liderleri, öğretmenleri, avukatları, doktorları ve sanatçıları ortadan kaldırmaya çalışması bunun en somut göstergesidir. Öyle ki Sırpların bu saldırılarından Saraybosna Devlet Kütüphanesi de nasibini almıştı. Tarihin en büyük kitap yangınlarından biri olan Saraybosna Devlet Kütüphanesi yangınında bir milyon yüz bin ciltten fazla kitap da kütüphane ile birlikte kül oldu. Ayrıca Foça’daki Çinili Cami, Ferhadiye ve Arnavudiye Camileri bu saldırılarda tahrip olan eserlerden sadece birkaçıdır.Sırp mitolojisi, Türkleri Mesihi öldürenler (Christ killers) ve Müslümanlığı tercih eden Boşnakları da ırklarına ihanet eden hainler olarak nitelendirmektedir. Sırp mitolojisine göre Prens Lazar’ın Kosova Meydan Savaşında yenilmesi ve savaş meydanında ölmesi, Sırp ulusunun bağımsızlığını kaybetmesi ve beş asır devam eden Osmanlı yönetiminin başlangıcıydı. “Kosova Savaşı yenilgisi, Sırp siyasal merkez inşası hedefinin yok olmasıyla birlikte, Sırp kimliğinin oluşmasında son derece önemli rol oynamıştır.” [Soğuk Savaş Sonrası Kosova Sorunu, Sayfa 35] “Bu savaş, Sırp prensliği için bir ölüm darbesi oldu. Sırp tarihçiler, Birinci Kosova Muharebesi’ni bağımsızlıklarını kaybettikleri tarih olarak yorumlamaktadır. Kosova Muharebesi üzerine Sırplar tarafından birçok halk şarkısı söylenmiş, ağıtlar yakılmıştır.” [Balkanlar El Kitabı Cilt I, Sayfa 353]
19. yüzyıl milliyetçi Sırp yazarları Lazar’ı Mesih figürüne dönüştürmüşlerdi. Kurgulanan mitolojiye göre Lazar’ın ölümü Sırp ulusunun ölümünü temsil ediyordu. Bu nedenle Sırp ulusu ancak Lazar yeniden dirilip, Sırp halkını, kendini öldürenlerden kurtarıp soylarını temizlediğinde yeniden dirilecekti. Milliyetçi Sırpların, Müslüman Boşnak, Arnavut ve Türk unsurların hepsini birden Türk olarak adlandırarak, aşırı öfke beslemelerinin temelinde “Mesihi öldürenler” mitolojisinin çok büyük etkisi vardır. Bu mitoloji o kadar kuvvetlidir ki, üzerinden altı asır geçmesine rağmen, ilk günkü tazeliğini koruyarak Balkanları kana bulamayı başarmıştır. Tarih 28 Haziran 1989’u gösterdiğinde bir milyondan fazla Sırp, Kosova Muharebesi’nin ve Prens Lazar’ın öldürülüşünün 600. yılı hatırasına, Kosova Meydan Muharebesi’nin yapıldığı Gazi Mestan Ovası’na toplanmışlardı. Prens Lazar’ın tabutu milliyetçi duyguları körüklemek için Kosova’dan alınarak Sırbistan’da dolaştırılmış ve yeniden Kosova’ya getirilmiştir. Milliyetçi Sırp siyasi liderleri, Sırp entelektüelleri ve Sırp Ortodoks Kilisesi törenlerin organizasyonunda aktif rol oynamışlardı. Bunun neticesinde Sırp Milliyetçiliğinin travması haline gelen Kosova Bozgunu’nun 600. Yılı anma törenleri Sırpların etnik ve dini mitolojisinin tüm sembollerinin ete kemiğe büründüğü bir geçit törenine dönüşmüştü. “Sırplar anma törenleri ile Kosova Arnavutlarına gözdağı vermeyi amaçlarken, ertesi yıldan itibaren bu bölgeden başka hemen her yerde çıkan çatışmalarla Yugoslavya dağıldı.” [Kosova Kanlı Ova, Sayfa 97]“Bir daha asla...”Sırp Ortodoks Kilisesi ve Lazar sembollerinin eşliğinde konuşan Slobodan Milosoviç, Sırp Ortodoks Kilisesi mensuplarının desteği ile ateşli bir konuşma yapmıştı. Miloseviç’in tehditleri Müslüman Boşnaklar, Kosovalı Arnavutlar ve özellikle Türkler üzerinde odaklanıyordu. Konuşmasını “Bir daha asla” sloganı üzerine kuran Miloseviç, “Büyük Sırbistan”ın geçmiş ve gelecek savaşlarını kanlı cümlelerle anlatmıştı. Slobodan Miloseviç “Büyük Sırp Ulusu”nun bir daha asla Müslüman Türkler tarafından idare edilemeyeceğini haykırıyordu. Nitekim Gazi Mestan Ovasına hâkim bir tepede, Sırp milliyetçiliğinin sembolü olarak inşa edilen anıtta, Sırp mitlerinden biri olan, Türk düşmanlığının en açık ifadesi yer almaktaydı: “Her kim ki Sırp ve Sırp kökenlidir ve Kosova Ovası’nda Türklere karşı savaşmaya gelmez; Onun ne erkek, ne dişi zürriyeti olmasın. Onun hasadı olmasın!”
Kosova Meydan Muharebesi’nin 600. Yılı anma törenleri; Bosna-Hersek ve Kosova’daki Müslüman soykırımının, tarih ve kültür katliamının temel arka planını oluşturan Sırp şiddetinin temel unsurlarının somut bir şekilde ortaya konulması açısından da ayrı bir öneme sahiptir. 1389’daki Kosova Meydan Muharebesi, Sırp belleğinin tarihsel dönüm noktasını; Kosova’daki Sırp Ortodoks Manastırları kutsal mekân anlayışını; Osmanlı ve Hırvat ustaşa yönetimlerinde soykırıma uğradıkları ve Kosova’da da Müslüman Arnavutlar tarafından soykırıma maruz bırakıldıkları iddiası mağduriyet psikolojisini; Slav Hıristiyancılığı (Christoslavism) ideolojisi de Sırp milliyetçiliğinin arka planını temsil etmekteydi. Sırp mitolojisinin bu unsurları siyasi ve dini liderlerin manipülasyonlarının yanına medya desteğini de alınca etnik temizlik için gerekli zemin oluşturulmuş oldu.Sırpların Slav Hıristiyancılığı (Christoslavism) mitine göre Slavlar doğal Hıristiyanlardı ve başka bir dini tercih etmeleri Slav ırkına ihanetle eş anlamlıydı. Müslüman olan Slavların Türkleştiğine ve Türk ırkının mensubu haline geldiğine inanılıyordu. Mesela, Müslümanlığı tercih eden Boşnaklar, Türk olarak adlandırılmaktaydı. Srebrenitsa katliamı esnasında Birleşmş Milletler adına bölgede bulunan ve Hollandalı askerlere tercümanlık yapan Hasan Nuhanoviç’in, o günlere dair anlattıkları da bunu doğrulamaktadır: “Savaşın devam ettiği 3,5-4 yıl boyunca, Türk subaylarına 4-5 kere söyledim. Şimdi bir kez daha söylüyorum. Mladiç’in ne söylediğini hepimiz biliyoruz. Sırp Generaller sürekli, Boşnak subay ve askerleri kast ederek, yazışma ve konuşmalarında “Türk subay ve askerler nerede” diye soruyorlardı. Bir gün bir yazışma elimize geçti. Yazışmada, Boşnak subay ve askerler için, “Türk subay ve askerleri 5 km döndü” diye belirtiliyordu. Temmuz 1995’de Mladic beni Boşnak olarak değil, Türk olarak adlandırıyordu. Ama ben Türk değilim, Boşnak’ım…Sırpların Türklerden intikamıOnlar, iki üç günde Srebrenitsa’da 10 bin insanı katletmekle Türklerden intikam alınacağını düşünüyorlardı. Mladic, 11 Temmuz 1995 günü Srebrenitsa’da şöyle demişti: “Bügün Srebrenitsa’yı Sırp halkına, büyük Vidovdan bayramı hediyesi olarak veriyorum. Ve bugün Türk halkından intikamımızı alacağız…”
“Kosova bölgesi; Balkanlar bölgesinde tarih sahnesine güçlü bir şekilde çıkmak çabasının bir uzantısı olan “merkezileşme / mülkleşme” politikalarının şekillendiği bir alandır. Kosova bölgesi, Balkanlar bölgesinde var olan siyasal entitelerin merkezileşme süreçleri açısından milat olarak nitelendirilebilecek gelişmelerin yaşandığı bir alandır.” [Soğuk Savaş Sonrası Kosova Sorunu, Sayfa 7] Sırp Ortodoks Kilisesi 1346 yılında Kosova’nın Pec (İpek) şehrinde kurulmuştu ve Sırpların en eski dini mabetleri bu şehirdeydi. Daha önce çoğunluğu Sırplardan oluşan Kosova’da zamanla, göçlerin ve Müslüman Arnavutların yoğun nüfus artışı sebebiyle, Sırp nüfusu %10’a kadar düştü. Bu sebeple Sırp din adamları ve entelektüelleri Sırpların Kosova’da soykırıma uğradıklarına dair tezler öne sürmektedirler. Bu teze İkinci Cihan Harbi esnasında Nazi yanlısı Hırvat ustaşa rejiminin Sırp katliamları ve Osmanlı döneminde Sırpların baskı altında tutuldukları iddiaları da ilave edilerek bir mağduriyet söylemi oluşturuldu.Miloseviç ve Radovan Karadziç, Hırvatların ve Müslüman Boşnakların Sırpları katletmeye çalıştıkları iddiasını sonuna kadar savunmuş ve Bosnalı Müslümanlar ve Kosovalı Arnavutlara karşı uygulanan etnik soykırımı meşrulaştırmaya çalıştılar. Bunun neticesinde 20. yüzyıl Avrupa’da katliamların yüzyılı olarak belleklerde yer etti. 1999 Martında Sırp polisi Kosova köylerini ateşe verdi, 20 bin Arnavut kamyonlarla sınır dışı edildi, 500 bin Kosovalı canını kurtarmak için yollara döküldü.Aynı şekilde 12 Ekim 1995’de Ateşkes Anlaşması imzalandığında bugüne kadar geçen süre içerisinde 250 bini Boşnak olmak üzere toplam 312 bin kişi hayatını kaybetti. Çoğunluğu Boşnak binlerce kadın, sistematik tecavüzlere maruz kaldı. On binlerce kişi mülteci konumuna düştü. Bu mültecilerin büyük kısmı hâlâ evlerine dönebilmiş değildir. Bosna’da savaşın ardından bulunup açılan her toplu mezar, “en büyük toplu mezar” sıralamasını yeniden değiştiriyor.“1992 yılında Sırpların, Bosna-Hersk’teki katliamları, Herald Tribune gibi bir kısım Avrupa basını tarafından Sırpların, Kosova Savaşı’nın intikamını almaları” şeklinde yorumlanmıştı. [Balkanlar El Kitabı Cilt I, Sayfa 353] Batılı gazetelerin yaptığı bu değerlendirmeler, Kosova’nın bağımsızlığını ilan etmesinin ardından, Belgrad ve Mitroviça başta olmak üzere, Sırpların yaşadığı şehirlerde çıkan olaylar ve atılan sloganlar Türk’ün Sırp ile imtihanın devam ettiğinin ve hiç de bitecek gibi görünmediğinin açık işaretidir.
Sırpların, en son Bosna ve Kosova’da gerçekleştirdikleri, tarihi şiddet, yıkım ve etnik temizlik politikalarını yalnızca siyasi ve iktisadi verilerle veya Yugoslavya’nın dağılmasına bir tepki ile izah etmek mümkün değildir. Sırp Ortodoks siyasi ve dini liderleri, tarihi, mitleri ve dini, kendi etnik temizlik siyasetlerine alet etmişlerdir. Etnik ve dini semboller, ritüeller ve önyargılar, Sırp etnik temizlik ideolojisinin unsurları olmuştur. Mesela, Sırpların simgesi çentik haçı birbirine sırtını dönmüş CCCC harflerinden oluşmaktadır. Bu harflar “Sadece Sırpların Birleşmesi Sırpları Kurtarır” anlamına gelen, “Samo Sloga Srbina Spasava” cümlesinin kısaltmasıdır.Saraybosna tepelerinden şehri bombalayan Sırp çetniklerin hedefi yalnızca Boşnak ordusu değildi. Sırp çetniklerin hedefi, şehrin hafızasını ve kültürel yapısını temsil eden tüm eserleri ortadan kaldırmaktı. Sırp çetniklerin işgal ettikleri bölgelerde kütüphane ve camileri yok etmeye çalışmaları, işgal ettikleri bölgelerde öncelikle entelektüelleri, kültürel liderleri, dini liderleri, öğretmenleri, avukatları, doktorları ve sanatçıları ortadan kaldırmaya çalışması bunun en somut göstergesidir. Öyle ki Sırpların bu saldırılarından Saraybosna Devlet Kütüphanesi de nasibini almıştı. Tarihin en büyük kitap yangınlarından biri olan Saraybosna Devlet Kütüphanesi yangınında bir milyon yüz bin ciltten fazla kitap da kütüphane ile birlikte kül oldu. Ayrıca Foça’daki Çinili Cami, Ferhadiye ve Arnavudiye Camileri bu saldırılarda tahrip olan eserlerden sadece birkaçıdır.Sırp mitolojisi, Türkleri Mesihi öldürenler (Christ killers) ve Müslümanlığı tercih eden Boşnakları da ırklarına ihanet eden hainler olarak nitelendirmektedir. Sırp mitolojisine göre Prens Lazar’ın Kosova Meydan Savaşında yenilmesi ve savaş meydanında ölmesi, Sırp ulusunun bağımsızlığını kaybetmesi ve beş asır devam eden Osmanlı yönetiminin başlangıcıydı. “Kosova Savaşı yenilgisi, Sırp siyasal merkez inşası hedefinin yok olmasıyla birlikte, Sırp kimliğinin oluşmasında son derece önemli rol oynamıştır.” [Soğuk Savaş Sonrası Kosova Sorunu, Sayfa 35] “Bu savaş, Sırp prensliği için bir ölüm darbesi oldu. Sırp tarihçiler, Birinci Kosova Muharebesi’ni bağımsızlıklarını kaybettikleri tarih olarak yorumlamaktadır. Kosova Muharebesi üzerine Sırplar tarafından birçok halk şarkısı söylenmiş, ağıtlar yakılmıştır.” [Balkanlar El Kitabı Cilt I, Sayfa 353]
19. yüzyıl milliyetçi Sırp yazarları Lazar’ı Mesih figürüne dönüştürmüşlerdi. Kurgulanan mitolojiye göre Lazar’ın ölümü Sırp ulusunun ölümünü temsil ediyordu. Bu nedenle Sırp ulusu ancak Lazar yeniden dirilip, Sırp halkını, kendini öldürenlerden kurtarıp soylarını temizlediğinde yeniden dirilecekti. Milliyetçi Sırpların, Müslüman Boşnak, Arnavut ve Türk unsurların hepsini birden Türk olarak adlandırarak, aşırı öfke beslemelerinin temelinde “Mesihi öldürenler” mitolojisinin çok büyük etkisi vardır. Bu mitoloji o kadar kuvvetlidir ki, üzerinden altı asır geçmesine rağmen, ilk günkü tazeliğini koruyarak Balkanları kana bulamayı başarmıştır. Tarih 28 Haziran 1989’u gösterdiğinde bir milyondan fazla Sırp, Kosova Muharebesi’nin ve Prens Lazar’ın öldürülüşünün 600. yılı hatırasına, Kosova Meydan Muharebesi’nin yapıldığı Gazi Mestan Ovası’na toplanmışlardı. Prens Lazar’ın tabutu milliyetçi duyguları körüklemek için Kosova’dan alınarak Sırbistan’da dolaştırılmış ve yeniden Kosova’ya getirilmiştir. Milliyetçi Sırp siyasi liderleri, Sırp entelektüelleri ve Sırp Ortodoks Kilisesi törenlerin organizasyonunda aktif rol oynamışlardı. Bunun neticesinde Sırp Milliyetçiliğinin travması haline gelen Kosova Bozgunu’nun 600. Yılı anma törenleri Sırpların etnik ve dini mitolojisinin tüm sembollerinin ete kemiğe büründüğü bir geçit törenine dönüşmüştü. “Sırplar anma törenleri ile Kosova Arnavutlarına gözdağı vermeyi amaçlarken, ertesi yıldan itibaren bu bölgeden başka hemen her yerde çıkan çatışmalarla Yugoslavya dağıldı.” [Kosova Kanlı Ova, Sayfa 97]“Bir daha asla...”Sırp Ortodoks Kilisesi ve Lazar sembollerinin eşliğinde konuşan Slobodan Milosoviç, Sırp Ortodoks Kilisesi mensuplarının desteği ile ateşli bir konuşma yapmıştı. Miloseviç’in tehditleri Müslüman Boşnaklar, Kosovalı Arnavutlar ve özellikle Türkler üzerinde odaklanıyordu. Konuşmasını “Bir daha asla” sloganı üzerine kuran Miloseviç, “Büyük Sırbistan”ın geçmiş ve gelecek savaşlarını kanlı cümlelerle anlatmıştı. Slobodan Miloseviç “Büyük Sırp Ulusu”nun bir daha asla Müslüman Türkler tarafından idare edilemeyeceğini haykırıyordu. Nitekim Gazi Mestan Ovasına hâkim bir tepede, Sırp milliyetçiliğinin sembolü olarak inşa edilen anıtta, Sırp mitlerinden biri olan, Türk düşmanlığının en açık ifadesi yer almaktaydı: “Her kim ki Sırp ve Sırp kökenlidir ve Kosova Ovası’nda Türklere karşı savaşmaya gelmez; Onun ne erkek, ne dişi zürriyeti olmasın. Onun hasadı olmasın!”
Kosova Meydan Muharebesi’nin 600. Yılı anma törenleri; Bosna-Hersek ve Kosova’daki Müslüman soykırımının, tarih ve kültür katliamının temel arka planını oluşturan Sırp şiddetinin temel unsurlarının somut bir şekilde ortaya konulması açısından da ayrı bir öneme sahiptir. 1389’daki Kosova Meydan Muharebesi, Sırp belleğinin tarihsel dönüm noktasını; Kosova’daki Sırp Ortodoks Manastırları kutsal mekân anlayışını; Osmanlı ve Hırvat ustaşa yönetimlerinde soykırıma uğradıkları ve Kosova’da da Müslüman Arnavutlar tarafından soykırıma maruz bırakıldıkları iddiası mağduriyet psikolojisini; Slav Hıristiyancılığı (Christoslavism) ideolojisi de Sırp milliyetçiliğinin arka planını temsil etmekteydi. Sırp mitolojisinin bu unsurları siyasi ve dini liderlerin manipülasyonlarının yanına medya desteğini de alınca etnik temizlik için gerekli zemin oluşturulmuş oldu.Sırpların Slav Hıristiyancılığı (Christoslavism) mitine göre Slavlar doğal Hıristiyanlardı ve başka bir dini tercih etmeleri Slav ırkına ihanetle eş anlamlıydı. Müslüman olan Slavların Türkleştiğine ve Türk ırkının mensubu haline geldiğine inanılıyordu. Mesela, Müslümanlığı tercih eden Boşnaklar, Türk olarak adlandırılmaktaydı. Srebrenitsa katliamı esnasında Birleşmş Milletler adına bölgede bulunan ve Hollandalı askerlere tercümanlık yapan Hasan Nuhanoviç’in, o günlere dair anlattıkları da bunu doğrulamaktadır: “Savaşın devam ettiği 3,5-4 yıl boyunca, Türk subaylarına 4-5 kere söyledim. Şimdi bir kez daha söylüyorum. Mladiç’in ne söylediğini hepimiz biliyoruz. Sırp Generaller sürekli, Boşnak subay ve askerleri kast ederek, yazışma ve konuşmalarında “Türk subay ve askerler nerede” diye soruyorlardı. Bir gün bir yazışma elimize geçti. Yazışmada, Boşnak subay ve askerler için, “Türk subay ve askerleri 5 km döndü” diye belirtiliyordu. Temmuz 1995’de Mladic beni Boşnak olarak değil, Türk olarak adlandırıyordu. Ama ben Türk değilim, Boşnak’ım…Sırpların Türklerden intikamıOnlar, iki üç günde Srebrenitsa’da 10 bin insanı katletmekle Türklerden intikam alınacağını düşünüyorlardı. Mladic, 11 Temmuz 1995 günü Srebrenitsa’da şöyle demişti: “Bügün Srebrenitsa’yı Sırp halkına, büyük Vidovdan bayramı hediyesi olarak veriyorum. Ve bugün Türk halkından intikamımızı alacağız…”
“Kosova bölgesi; Balkanlar bölgesinde tarih sahnesine güçlü bir şekilde çıkmak çabasının bir uzantısı olan “merkezileşme / mülkleşme” politikalarının şekillendiği bir alandır. Kosova bölgesi, Balkanlar bölgesinde var olan siyasal entitelerin merkezileşme süreçleri açısından milat olarak nitelendirilebilecek gelişmelerin yaşandığı bir alandır.” [Soğuk Savaş Sonrası Kosova Sorunu, Sayfa 7] Sırp Ortodoks Kilisesi 1346 yılında Kosova’nın Pec (İpek) şehrinde kurulmuştu ve Sırpların en eski dini mabetleri bu şehirdeydi. Daha önce çoğunluğu Sırplardan oluşan Kosova’da zamanla, göçlerin ve Müslüman Arnavutların yoğun nüfus artışı sebebiyle, Sırp nüfusu %10’a kadar düştü. Bu sebeple Sırp din adamları ve entelektüelleri Sırpların Kosova’da soykırıma uğradıklarına dair tezler öne sürmektedirler. Bu teze İkinci Cihan Harbi esnasında Nazi yanlısı Hırvat ustaşa rejiminin Sırp katliamları ve Osmanlı döneminde Sırpların baskı altında tutuldukları iddiaları da ilave edilerek bir mağduriyet söylemi oluşturuldu.Miloseviç ve Radovan Karadziç, Hırvatların ve Müslüman Boşnakların Sırpları katletmeye çalıştıkları iddiasını sonuna kadar savunmuş ve Bosnalı Müslümanlar ve Kosovalı Arnavutlara karşı uygulanan etnik soykırımı meşrulaştırmaya çalıştılar. Bunun neticesinde 20. yüzyıl Avrupa’da katliamların yüzyılı olarak belleklerde yer etti. 1999 Martında Sırp polisi Kosova köylerini ateşe verdi, 20 bin Arnavut kamyonlarla sınır dışı edildi, 500 bin Kosovalı canını kurtarmak için yollara döküldü.Aynı şekilde 12 Ekim 1995’de Ateşkes Anlaşması imzalandığında bugüne kadar geçen süre içerisinde 250 bini Boşnak olmak üzere toplam 312 bin kişi hayatını kaybetti. Çoğunluğu Boşnak binlerce kadın, sistematik tecavüzlere maruz kaldı. On binlerce kişi mülteci konumuna düştü. Bu mültecilerin büyük kısmı hâlâ evlerine dönebilmiş değildir. Bosna’da savaşın ardından bulunup açılan her toplu mezar, “en büyük toplu mezar” sıralamasını yeniden değiştiriyor.“1992 yılında Sırpların, Bosna-Hersk’teki katliamları, Herald Tribune gibi bir kısım Avrupa basını tarafından Sırpların, Kosova Savaşı’nın intikamını almaları” şeklinde yorumlanmıştı. [Balkanlar El Kitabı Cilt I, Sayfa 353] Batılı gazetelerin yaptığı bu değerlendirmeler, Kosova’nın bağımsızlığını ilan etmesinin ardından, Belgrad ve Mitroviça başta olmak üzere, Sırpların yaşadığı şehirlerde çıkan olaylar ve atılan sloganlar Türk’ün Sırp ile imtihanın devam ettiğinin ve hiç de bitecek gibi görünmediğinin açık işaretidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder